“Anlamak masraflı iştir,” diyor Sezai Karakoç. Düşüncelerin, sözlerin, insan ruhunun derinliklerinin anlaşılması, emek ister, gayret ister, bir azim ister. Oysa yanlış anlamak son derece kolaydır. Bir damla kötü niyet, bir parça cehalet, işte o zaman her şey ters yüz olur. Anlamak, yalnızca zihinsel bir eylem değil, bir kalp hareketidir, bir yüreğin, bir ruhun diğerine yaklaşma çabasıdır. Fakat yanlış anlamak, bir ömrü silip süpüren bir hayalet gibidir; kolayca var olur ve daha sonra geriye karanlık, soğuk bir boşluk bırakır.
Dünya, her bir insanın algısıyla farklı şekillerde var olur. İnsanlar birbirlerinin dilinden konuşurlar, ama ne yazık ki çoğu zaman ruhları anlaşmazlık içinde çırpınır. Çünkü anlamak, sadece kelimeleri duymakla olmaz; bir insanın içini, hayatını, geçmişini, mücadelelerini, korkularını, umutlarını da duymak gerekir. O zaman, her cümlede bir dünya, her bakışta bir okyanus görülür. Fakat anlamak, sadece zahmetli bir iştir; aynı zamanda sabır ister, fedakârlık ister.
Ve işte burada, yanlış anlamanın zahmetsizliği karşımıza çıkar. Çünkü yanlış anlamak, her zaman kolaydır. Bir parça kötü niyet, bir damla kıskanmışlık, bir yudum önyargı, hepsi bir araya geldiğinde, doğruyu çarpıtmak, hakikati saptırmak o kadar basittir ki. İnsanların gözleri, bazen öyle kördür ki, en bariz gerçekleri bile göremezler. Bir kelime yanlış duygularla yankılandığında, bir cümle başka bir anlam kazanır. Ve o an, iletişimdeki samimi bağlar kopar, insanlar birbirlerini yabancılaşmış olarak görürler.
Fakat unutulmamalıdır ki, anlamak bir erdemdir. Anlamak, insanın kendisini aşmasıdır. Anlamak, karanlık bir geceyi aydınlatan bir yıldız gibidir. O yüzden, Sezai Karakoç’un dediği gibi, anlamak masraflıdır. İnsan, sadece dışını değil, içini de derinlemesine incelemelidir. Her insan, bir evrenin kapılarını aralamaya değer bir kaynaktır. Her söz, bir nehir gibi akar, bir bakış, bir dağ gibi yükselir. Ama çoğu zaman, insanlar suyun üzerinde yüzerken, derinlikleri hiç fark etmezler.
Yanlış anlamak kolaydır, çünkü ona hiçbir emek harcamazsınız. Bir bakışla, bir hareketle, ya da bazen sadece bir yanlış izlenimle tüm hakikatler silinebilir. Kötü niyetin ve cehaletin karanlık köşelerinde gerçeği çarpıtarak, insanları birbirinden uzaklaştırmak hiç de zor değildir. Hatta bu, çoğu zaman bilinçli bir tercih bile olabilir. Ne de olsa yanlış anlamak, insanın içindeki karanlık yönleri aydınlatmaktan çok daha cazip bir alternatiftir.
Ama unutmayın ki, doğruyu anlamak, yalnızca zihinsel bir faaliyet değil, bir kalbin de işlemidir. O yüzden masraflıdır. Sabır, gayret, samimiyet ister. Eğer bu emeği harcamazsanız, anlama eyleminiz eksik kalır. Yalnızca yüzeyde kalır, köklere inemezsiniz. Ve bir zaman sonra, en derin hakikatlerin üzerinden kayıp gidersiniz. Oysa anlamak, bir nehrin derinliklerine inmek gibidir. Ancak o zaman, suyun altında saklı olan her şeyi görebilir ve kalbinizi berraklaştırabilirsiniz.
Ve nihayetinde, doğru anlamak, insanın kendisini bulmasıdır. Yanlış anlamak ise, insanın kaybolmuşluğudur. Sezai Karakoç’un sözleri, bir öğretidir: Anlamak, bedel ister. Ama o bedeli ödemek, en değerli hazinelere ulaşmaktan başka bir şey değildir. Yanlış anlamak ise, her zaman o hazinenin uzağında kalmaktır. Anlamak, yalnızca bir eylem değil, bir hayat biçimidir. Ve o hayat, ışığıyla aydınlanır.