Sabahın körü, yine yollara düşmüşüm. İşe yetişmek için topuklarım yerden kesiliyor, gözlerim yerde. Rize’nin o puslu havasında, TOKİ AVM karşısındaki yaya geçidinde karşıya geçmeye çalışıyorum. Karşıdan bir servis aracı geliyor; şoför, bir el direksiyonda, diğeri öfkeli kornaya yapışmış. Şöyle bir düşündüm: "Bu adam kahvaltısını ederken ‘Bugün kimlerin kulaklarını çınlatayım?’ diye mi plan yaptı acaba?"
Korna sesiyle irkildim, gelen araç duracak mı diye bekliyorum. Ama ne durmak! Araç kapısı açıldı, Karadeniz’in sert rüzgarlarında yoğrulmuş, ince bıyıklı bir hemşehrim indi. Bana doğru hışımla yürüdü:
"Ha bu yol benim, ne edeysun burada!" dedi.
"Yahu, burası yaya geçidi," dedim, sakin kalmaya çalışarak. "Biraz daha dikkatli olsanız?"
"Gardaşum, ya fren tutmasaydı?" diye bağırdı.
Bir an durdum, düşündüm. Şimdi bu adam kendini mi haklı çıkarıyor yoksa Allah’a mı güveniyor, çözemedim. Meğer arabalarımız bile ‘kısmet’ ile çalışıyormuş. Bu cevap o kadar büyük ki, ne desem eksik kalacak.
Kader mi Sorumluluk mu?
Biz böyle yaşıyoruz işte. Hayatımız kader, kısmet, nasip üçgeninde dönüyor. Saçak altından geçerken yukarı bakmak gereksiz; ya saksı düşmeyecek ya da düşerse, "kaderimizde varmış" deyip geçeceğiz. Elektrik çarpması mı? "Topraklama yokmuş," deriz, tamam. Yolda çukura mı düştük? "Belediye yetişememiş işte, ne yapalım?"
Bu rahatlık, bazen cesaretten ziyade sorumluluktan kaçış gibi geliyor. Elbette kaza ve kader kavramları var; fakat bireysel ve toplumsal sorumluluk da aynı ölçüde önemli.
Bir Temel Hikayesi
Meşhur Temel hikayesi bu durumu özetler:
Azrail, Temel’in yanına gelir ve der ki:
– Kardeşim, vaktin geldi. Hadi gidelim.
Temel hemen itiraz eder:
– Bana 5 yıl süre ver, ondan sonra gel canımı al.
Azrail razı olur. Beş yıl geçer ve Temel bu süre zarfında pilot olur. Azrail yeniden gelir:
– Vakit doldu, hadi gidelim, der.
Temel hemen bir bahane üretir:
– Şimdi canımı alsan, arkada 300 yolcu var. Onlar ne olacak?
Azrail’in cevabı hazırdır:
– Oğlum, hepinizi bir araya getirene kadar anam ağladı!
Bu hikaye gülümsetse de düşündürmeli. Çünkü sadece "kader" demek, sorumlulukları üzerimizden atmak anlamına gelmemeli. Özellikle trafikte ya da toplumsal düzen içinde, bireysel hataların bedelini başkalarına ödetmek ne kadar doğru?
Bir Çözüm Arayışı
Belki de çözüm, kader ile sorumluluğu dengelemekte yatıyor. Her şeyi Allah’a bırakmak kolay, fakat fren tutmadığında sorumluluğu kimin alacağını düşünmek zorundayız. Çünkü "ucuz hayat" deyip geçmek, kazaları önlemediği gibi kimseyi masum da yapmaz.
Hayat, ucuz yaşamak için fazla değerli. Bugünden başlayarak, bireysel farkındalığımızı artırıp "kader" dediğimiz şeyin sorumlulukla şekillendiğini unutmamalıyız.