Tam 45 yıl önce liseden sıra arkadaşımla karşılaştık. Son model bir arabadan ağır ve vakarlı bir şekilde indi. Karşısında beni görünce, göz ucuyla şöyle bir baktı ve yürüdü gitti. Oysa birbirimizi tanımıştık, değişik nedenlerle çok kez karşılaşmıştık. Şoförüne ‘merhaba’ dedim, gençlik arkadaşımın durumunu sordum. Okumuş, devlet memuru olmuş, önemli görevler almış, sonra politikaya atılmış, milletvekili olamamış ama devletten iyi ihaleler alarak zengin olmuş. Kimse ile pek konuşmazmış, devlet yetkililerinin haricinde… Özellikle eski arkadaşlarından nefret edermiş, her görüştüğü arkadaşı ondan bir şeyler istiyormuş.
Vay be dedim kendi kendime.
Eve geldim aşağıdaki dizeleri yazdım.
Öyle yüksekten bakma, aynı paraleldeyiz
Bu dünya bir pencere, bakıp da gideceğiz
Kral olsan ne yazar, paşa olsan ne yazar
Sana da elbet bir gün kazılacak bir mezar
Ne mutlu insanları mutlu edebildiysen
Ne kral ne de paşa, insan olabildiysen
Sözüm herkesten yana payını alan alsın
Yüreğini ver bana servetin sende kalsın
Nasıl olsa süreli üstündeki tapular
Sana da kapanacak imtiyazlı kapılar
Senin için de bir gün bir sela okunacak
Sanma ki ben ölürsem bu dünya yıkılacak
Yine güneş doğacak, devran yine dönecek
Bir gün senin adın da defterden silinecek
Yüksekten bakma bana aynı paraleldeyiz
Bu dünya bir pencere, bakarken gideceğiz.