Elimde bayrakla sokakta yürüyordum. Bir polis karşıma çıktı, “dur, sen kimsin” dedi. Durdum, kimliğimi çıkartıp uzattım. Evirdi, çevirdi, baktı, sonrada “necisin, ne iş yapıyorsun, neden yürüyorsun, bu bayrak ne?”diye sordu.
Hiç yanıt vermedim, gözlerinin içine baktım. Sorusunu yineledi, “konuşsana be adam, kimsin sen?” gözlerinin içine bakmaya devam ettim. Ona kimliğimi vermiştim, ama o beni benim ağzımdan duymak istiyordu. Oysa ben bu gün yalnız ben değilim ki.
Bu gün ben, geliri açlık sınırının altına düşürülmüş emekli işçiyim.
Tarlasına gübre atamayan çiftçiyim.
Halk ekmek kuyruğunda bekleyen yoksulum.
Hastaneden randövü alamayan hastayım
Egemen güçlerin savaşında şehit olan Mehmet’in babasıyım.
Uyuşturucu baronların tuzağına düşen zavallı gençlerin anasıyım.
Görevini yaptığı için hapse atılan gazetecinin kardeşiyim.
Ailesinin zoru ile imam hatip okulunda okuyan çocuğum.
Sokakta öldürülme korkusuyla dolaşan Anadolu kadınıyım.
Her gün erkeğinden dayak yiyen eşim.
Çocuk yaşta kocaya verilen kız, kuran kurslarında ırzına geçilen erkek çocuğum.
Siftah yapmadan kepenk kapatan esnafım.
Yurt dışına kovulan doktorum, mühendisim, mimarım.
Kendi toprağımda yabancılaşmış yurttaşım.
Ben, elinden ekmeği aşı alınıp yabancılara verilen sıradan bir vatandaşım
Sen beni tanımadın mı memur bey?
Aslında ben senim, sen de bensin!
Farkında değilsin!