Evet, yine kaybettik, ya da yine kazanamadık. Bu gidişle hiçbir zaman kazanamayacağız. Bundan dolayı parti yöneticilerini suçlamanın da bir anlamı yok.
Neden?
Çünkü bu toplum, bu halk seküler bir yönetime hazır değil. O nedenle ülkemizde 1950 den sonra, kısmen de olsa seküler yönetimler ancak askeri müdahalelerden sonra olabilmiş, onların da ömürleri çok kısa olmuştur.
Toplum yeterince eğitilmeden, çoğunluğun inançla değil bilgi ile yönetilmeyi özümsemeden, ne anlamlı bir demokrasi gerçekleşebilir, ne de seküler bir yönetim olabilir!
Son seçimlerde seküler düşünceye sahip partiler tarihlerinin en etkili propagandalarını yaptılar, yine olmadı, kazanamadılar. Oysa haklıydılar, söyledikleri her şey doruydu, vaatler çoğunluğun lehine idi. Hak hukuk adalet dediler, yolsuzluk olmasın dediler, hırsızlık olmasın dediler, zulüm olmasın dediler, eşitlik olsun dediler, rüşvet, adam kayırma olmasın dediler, ülkemizin toprakları satılmasın dediler, mültecı kılığında yabancılar ülkemizi işgal etmesin dediler. Daha bunun gibi birçok doğru şeyler söylediler. Peki, kime söylediler siyasetçilere… Ey falan sana sesleniyorum diyerek başladılar verdiler veriştirdiler. Halka bunları anlatabildiler mi, hayır! Anlatamadılar, anlatamazlar. Çünkü halk, halkın büyük bir bölümü bunları anlayacak alt yapıya bilgiye, kültüre sahip değil.
Bütün bu söylenenlerin temeli insanların eşitliği ilkesi yatar. Toplumda herkesin kanunlar karşısında eşit olduğu ilkesi özümsenmediği sürece toplumu ikna etme olanağınız yoktur.
Üzgünüm, ama bizim insanımız herkesle eşit olduğunu asla kabul etmez. O her zaman farklıdır, daha akıllıdır, daha üstündür, daha kurnazdır, daha beceriklidir. Ona senin diğerlerinden farkın yok dersen ondan oy alamazsın. Sen hiç kimseden daha akıl değilsin dersen ondan oy alamazsın. Ona sen ayrıcalıklı değilsin dersen oy yerine havanı alırsın. O hak deyince sadece kendi hakkını ve kendi haklılığını düşünür. Adalet, hakim ondan yana karar verirse, adalettir. Ona rüşvetin, torpilin olmayacağını söylersen sana oy vermez. Evet, rüşvet, torpil kötüdür, ama o oğlunu kızını rüşvetle ya da torpille bir işe yerleştirmeyi hep bir maharet saymıştır. Ona hırsızları kötüleyemezsin. O fırının tezgahından poğaça çalan, ya da komşunun bahçesinden elma çalan çocukları eleştirir de devletin hazinesini soyanlara sesini çıkarmaz, onları becerikli, başarılı politikacı diye alkışlar.
O büyük çoğunluk kibarlıktan nezaketten anlamaz. Ona mahalle kahvesi ağzıyla konuşmazsan seni sevmez. Onun sevmediklerine küfretmezsen seni beğenmez.
Oysa bizimkiler tutturmuşlar bir yol, doğruları söyleyecekler, nazik olacaklar, kibar olacaklar ve seçim kazanacaklar! Burası İsviçre mi, Finlandya mı, Norveç mi? Siz bu topluma birkaç numara büyük geliyorsunuz, bunu anlayın artık. Yoksa kazanamazsınız, kazanamayız!
Alın elinize kutsal kitabı, açın ağzınızı, yumun gözünüzü, küfredin, bağırın çağırın, çalın çırpın, Allah adına yalan söyleyin, utanmayın, yüzünüz kızarmasın, sözün özü bu halkın çoğunluğu gibi olun, görün o zaman nasıl sandıklar patlıyor!