Ders bitmesine rağmen öğrencilerin kafasını hala aynı soru meşgul ediyordu. İnsan mı kainatın süsüdür, yoksa kainat mı insanın süsüdür? Dalgın düşünceli otobüs durağına doğru yürürken sırtında gitarı ile durakta bekleyen Selin'i gördü. Hiç beklemediği bir anda karşısına çıkmıştı. Onu görür görmez afalladı:
- Kesinlikle insan kainatın süsü olmalı. Bu güzellik başka türlü açıklanamaz.
Mütemadiyen söylemişti bunları. Selin, çok ciddiye almadı onu. İçinden ''Yine ne saçmalıyor bu çocuk böyle?'' deyip soru soran bir ifadeyle gülümsedi ve ''Ne hoş tesadüf, bak yine karşılaştık''dedi.
- Profesörün dersi için geldim. Ders bitince de çıktım hemen. Biraz hasta gibiyim. Kendimi hiç iyi hissetmiyorum.
- Öyle mi? Önemli bir şeyin yoktur umarım. Tam olarak neyin var? Doktora gittin mi?
-Sanırım doktora gitmemi gerektirecek bir şeyim yok.
Hayati, fazla bir şey diyemedi. Bu kızı gördüğü zaman dili tutuluyor, konuşamıyordu. Onu gördüğü günden beri sürekli onu düşünüyordu. Ve şimdi karşısında olmasına rağmen ürkek bir kuşun yanına yaklaşınca kaçıp gitmesinden çekinir gibi onunla konuşmaya çekiniyordu. Dün geceki pişmanlığını hatırladı. Gece boyunca uyumamıştı.Şimdi ise aynı otobüse denk gelmiş birlikte yolculuk ediyorlardı. Oturması için Selin'e yer gösterdi. Arka sıralarda yer olmasına rağmen Selin'in yanı başında ayakta duruyordu.
- Tıp öğrencisiyim demiştiniz.
Selin evet anlamında kafasını salladı.
-Zor mu, yani tıp okumak...
Selin, karşısında afallayıp duran bu genç adamın yüzüne anlamsız bir bakış atıp ineceği durağa geldiğini işaret ederek gitarını sırtladı ve otobüsten indi. Kızın arkasından bakakaldı yine. Konuşacak cesareti bulana dek kız çoktan kalkıp gitmişti yanından. ''Tıp okumak zor mu?'' Gerçekten merak ettiği bu muydu? O kadar kızmıştı ki kendine gideceği durağı kaçırıp bir durak yürümek zorunda kaldı öğrenci yurduna doğru. Akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş. Yürü Hayati, yürü bakalım oğlum, diyerek kafasına vura vura yürüdü. Hayati o gece de uyumadı. Bütün gece söyleyemediklerinin pişmanlığıyla dönüp durdu ranzasında. Nereye gittiğini sorabilirdim. Sırtında gitarı olduğuna göre müzik dersi alıyor olmalı. Neden ona müzikle ilgilendiğimi ve saz çaldığımı söylemedim ki? Yol boyunca sustum. Ve sorduğum soruya bak: Tıp okumak zor mu!
Zor dese ne olacaktı, bu bilgi ne işine yarayacaktı Hayati. Ah Hayati!!
..............
-Daha iyi görünüyorsun. Bir hafta önce durakta karşılaştığımızda hasta gibiydin.
- Teşekkür ederim,hava değişimi sanırım..
- Eee burası Erzurum, dedi Selin; kantinciye iki kahvaltı fişi uzatarak :
Soğukları Ere zulüm olan Erzurum. Hikayesini duymuşsundur.
Hayati hızlı davranamadığı için mahcup kahvaltı servisini alıp bir masaya oturdular.
- Sana borçluyum artık dedi ve Selin'in anlatacağı hikayeyi merak ederek:
- Erzurum adı oradan mı geliyor yani?
- Halk arasında şöyle bir darbımesel vardır. Bir dervişe nerden gelirsin demişler, Kar rahmetinden gelirim demiş. Ona ne diyorlar? Demişler, soğuktan ere zulüm olan Erzurum'dan demiş. Orada yaz olduğuna rastladın mı? Demişler, vallah, on bir ay yirmi dokuz gün kaldım, halk hep yaz gelecek dediler, ben görmedim."demiş. Bir de bir kere kendinin bir damdan diğer bir dama sıçrarken boşlukta donup kalmış, sekiz aydan sonra Nevruzda don'u çözülüp miyavlayarak yere düşmüş.
Hikayenin sonunda kahkahalarla gülmeye başladılar.
Selin, İstanbul'da büyümesine rağmen Erzurum'un yaşayışına ve kültürüne kolaylıkla uyum sağlamıştı. Yöre ile ilgili hemen her konuda bilgi sahibiydi. Dışarıdan bakan biri bu kızın giyim kuşamından, tavırlarından Erzurumlu olmadığını kolaylıkla anlayabilirdi. Fakat Selin Erzurum'un havasından suyundan almıştı bir kere, Erzurum Selin'e, Selin Erzurum'a çoktan alışmıştı.
Selin gülerken gökyüzüne bakıyordu. Hayati ise gözlerini ondan ayıramıyordu.
- Kar dedi Hayati. Kar Erzurum'la bütünleşen bir güzellik olsa da başka güzelliklerin varlığını da unutmamak gerekir.
Kahkahalar bir anda kesildi. Hayati de kulaklarına kadar kıpkırmızı kesildi.
Beklemediği bu sözler karşısında başını öne eğdi Selin. Utangaç bir tavırla saçlarını kulak arkası ederek ''Ders başlıyor, kalkalım mı?'' diyebildi. ''Hay hay dedi Hayati. Bir anda gelen bu özgüvenin nedenini bilmese de anlaşılan bu gece rahat bir uyku uyuyabilecekti.
(devam edecek)
Erzurum’a dair anlatılan anekdot ise sadece kahkahaya değil, hikâyeye yerel bir ruh da katmış. Bu tarz kültürel dokunuşları çok değerli buluyorum. Selin’in karakteriyle Erzurum’un havası arasında kurulan bağ ise çok zarif bir detay olmuş.
Bu iki karakterin yollarının nasıl kesiştiğini ve ileride nereye varacağını merakla bekliyorum. Lütfen devamını getirin. Çünkü Hayati sadece Selin’i değil, bizi de bir yerden yakaladı sanki…