''Aranızda ilkokul öğretmeninin adını hatırlayan var mı?'' diye sordu profesör:
Hayati elini kaldırarak heyecanla söz aldı:
- Gökçe'n ALBAYRAK
İlkokul öğretmenlerinin adlarını söyleyen tüm öğrencilerin yüzlerine bir gülümseme yerleşiyordu. Acı tatlı anılar geçiyordu akıllarından, okuma yazma öğrendiği için yakasına kırmızı kurdela takılan öğrenci; bu mutlu haberi vermek için koşa koşa evine gidiyordur. Bir başkası okulun ilk günü heyecandan beyaz yakasını evde unutmuş, öğretmeni fark etmesin diye törende arkadaşının arkasına saklanıyordur. Parasızlıktan forma alamayıp okula sivil kıyafetle gelen o çocuk ise kimbilir nasıl endişeliydi, nöbetçi öğretmen tarafından derse alınmayıp eve geri döndürülmekten. Herkesin kafasında farklı hatıralar olsa da yüzlerine yerleşen gülümseme aynıydı. Kimse ilkokul öğretmeninin adını unutmamıştı. En saf, en temiz anılar olarak kazınmıştı yüreklerine, haylazlık edip okul sıralarının üzerine kazınan isimler gibi, iz bırakmıştı.
Öğrenciler dikkat kesilmiş kalın çerçeveli gözlüklerinin üstünden bakan, kır saçlı, hafif sakallı, oldukça rahat tavırlarıyla dikkat çeken bu profesörü merakla dinliyorlardı. Kısa boyu ile koca kürsünün arkasında duruyordu. Üzerindeki lacivert takımı, kırmızı kıravat ve aynı renk mendille tamamlamıştı. Bu ilk derste Profesör öğrencilerine yeni bir soru yöneltti:
- Gençler, öğrenim hayatınız boyunca en başarılı olduğunuz dersin ve en sevdiğiniz öğretmenizin adını öğrenebilir miyim?
Öğrencilerin çoğu bu soruyu edebiyat dersi diye cevapladılar. En sevdikleri öğretmenleri ise edebiyat öğretmenleri idi. Profesör aldığı cevaplar sonrasında konuşmasına devam etti.
- Hepiniz on iki yıl boyunca türlü dersler aldınız. Farklı coğrafyalardan Erzurum'a gelerek Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencileri oldunuz. Sizleri buraya getiren şey edebiyata olan ilginiz ve bu ilgiyi besleyip büyüten öğretmenlerinizdir. Sizleri bir cevher gibi işlediler. İçinizdeki potansiyeli ortaya çıkardılar. Mevlana hazretlerinin buyurduğu gibi :
''Ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur; can da inci mercan da.'' Sizler kıymet bilen öğretmenlerin elinde işlenerek birer cevher haline geldiniz. Buradan mezun olup mesleğinizi ifa etmeye başladığınızda unutmamanızı istediğim yegane ders, işte budur. Öğrencilerinize en başta kendinizi ve dersinizi sevdirin.
Öğrencilerin bazıları kendisini dersten soyutlamış görünüyordu. Artık üniversite öğrencisi olmanın verdiği özgüvenle çok şeyi bildiklerini düşünen bazı öğrenciler dersi sıkıcı buluyor ve bir an önce dersin bitmesini bekliyorlardı. Profesör yılların verdiği tecrübesi ile konuşmasına devam etti:
- Üniversiteye yeni başlayan öğrenciler, ilk derste kendilerini profesör gibi hissederler. Hemen her şeyi bildiklerini düşünürler. İkinci yıllarında ise doçent ünvanı taşır. Bilmediklerinin bildiklerinden çok daha fazla olduğunu kabul ederler. Üçüncü sınıfta öğretim görevlisi ve ancak son sınıfa geldiklerinde henüz öğrenci olduklarını idrak ederler. Bu da üniversite hayatınızın sizlere vereceği ikinci en büyük ders olacaktır.
Profesör anlattıkça öğrencilerin oturuşu değişiyor, zihinlerini okuyan bu bilge hocaya karşı saygı ve hayranlıkları da artıyordu. Öğrencilerden biri bu samimi sohbet ortamından cesaret alıp söz aldı:
- Sayın Profesör, adım Mine Küçük. Osmanlıca okumak ve öğrenmek diğer derslerden daha zormuş. Acaba Osmanlıca'yı öğrenebilecek miyiz? Benim durumumda olan arkadaşlara ne tavsiye edersiniz?
Profesör gözlüğünün üstünden bakarak öğrencilerin hepsiyle göz göze geldi. Bu sorunun cevabı hepsini ilgilendiriyordu. Çoğunun aklında olup sormaya cesaret edemedikleri o soruyu sormuştu Mine. Profesörün cevabı ise oldukça manidardı:
- Elbette Mine. Elbette üniversiteden mezun olduğunuzda Osmanlıca'yı da en iyi şekilde öğrenmiş olacaksınız. Bu konuda hiçbirinizin şüphesi olmasın.
Zil sesiyle beraber Profesör tek bir kelime dahi etmedi. Kürsünün üzerinde duran kitapları toplayıp evrak çantasını kapattı. Hızlı adımlarla sınıftan çıkarken öğrenciler kapıyı ardına kadar açmış, önce profesörün geçmesi için kenarda bekliyorlardı.
Devam edecek..
Kar Sıcaktı/Selen Karagöz
elbette .