depobolaonline.com deneme bonusu veren siteler casino siteleri casino siteleri 2024 deneme bonusu veren siteler canlı casino siteleri instagram takipçi hilesi casino siteleri denemebonusuverensiteler.best deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler casino siteleri 2023 slot siteleri bonus veren siteler bonus veren siteler yeni casino siteleri yeni casino siteleri deneme bonusu veren siteler kazandıran bahis siteleri 30tl bonus veren siteler casinositeleri.best hoş geldin bonusu veren siteler bonus veren siteler rokubet giriş casino siteleri parmabet grandpashabet slot oyun siteleri canlı casino siteleri slot siteleri casino siteleri deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler bahis siteleri deneme bonusu veren siteler vbet deneme bonusu deneme bonusu veren siteler takip.org deneme bonusu veren siteler Tarafbet Onwin deneme bonusu
Habere Tanık Rize Haberleri, Sondakika Rize haberleri,
HV
29 MART Cuma 08:54

Güneysu Gürgen Ve Baş Köy’ de Üç Perdelik Trajikomik Oyun

Ceyhun KALENDER
Ceyhun KALENDER
Giriş Tarihi : 01-10-2022 11:10

 

  1. PERDE

208 Yılında Rize’ye tayinim çıktığında Gürgen deresinde Kale Hes inşaatı devam etmekteydi. Doğrusu o güne kadar Hes konusunda çok bilgi sahibi değildim.

Köye giderken dolmuşun içinde saatlerce bekliyorduk: Patlatma varmış, yol kapalıymış, çalışma var geçemezsiniz… Devlet yatırım yapıyor ya! Dolayısıyla kimse de sesini çıkartamıyordu.

Bir iki derken şahsen bu durumdan oldukça rahatsız olmuştum. “Bu millete bu işkence nedir? Kimdir bunlar ki gelip suyu alıyorlar, bir de vatandaşı mağdur ediyorlar.” deyince nasıl öğretmensin? dercesine yüzlerde bir ekşime, ardından da burada devletin yatırımına karşı çıkımaz, diye de mırıldanmalar oluyordu.

O sırada Handüzü Yaylası Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneğini kurmuştuk. Amacımız Handüzü Yaylasını korumak, ağaç dikmek, yayla kültürünü tanıtmak, geziler düzenlemek gibi kültürel ve sosyal etkinlikler yapmaktı.

Heslerle ilgili karşı çıkılması yönündeki düşüncelerimi dernekten arkadaşlara açınca doğrusu pek taraftar bulamamıştım. Birkaç arkadaş destek verse de Güneysu’da hiçbir şey yapamayız diye beni de vazgeçirmek istediler.

O ara da basına, “Güneysu’da Sessiz Sedasız Hes İnşaatı” diye bir açıklama yaptım. Güneysu’da belki de böyle bir tepkinin ilk oluşundan dolayı basın bu habere yoğun ilgi gösterdi. Hatta önemli ajanslardan, televizyonlardan aradılar ancak meslek gereği ilk etapta görüşme yapmaktan çekindim doğrusu. Ancak belli ölçüde amacımıza ulaşmıştık. Daha sonra dernek adına bu tür açıklamaları yoğunlaştırdık, sosyal medyadan bildiriler yayınladık. Artık Hes konusu tartışılabiliyordu. Homurdanmalar başlamıştı. Kimse çamurun içinden, üstelik saatlerce arabanın içinde bekleyerek köyüne ulaşmak istemiyordu.

Daha sonra Alicik 1-2 Regülatörü ve Hes projesi ile Tepe 1-2 Regülatörü ve Hes projelerinin de aynı dere üzerinde planlandığını öğrendik.

Alicik Hes Baro Enerji, Tepe Hes de İpekyolu Enerji tarafından planlanmıştı.

Bu konuda araştırma yapmaya devam ettim, kimlerden yardım alabilirim diye… Rize’nin farklı vadilerinde Derelerin Kardeşliği Platformunun Heslere karşı mücadele verdiğini öğrendim. Platformun kurucu başkanı Av. Remzi Kazmaz’a ulaştım ve Gazeteci Ömer Şan’ın ofisinde görüşebileceğimizi söyledi. Bu yolda bize destek olan Adnan Beşir ve Orhan Kalender ile görüşmeye gittik. Remzi Kazmaz’la ilk defa karşılaşıyorduk. Son derece pozitif, güler yüzlü, enerji dolu bir adamdı. Hemen bir durum değerlendirmesi yaptık. Hes Projelerine ait Çed raporlarının İdareden istenmesini, dava için hazırlık yapılmasını kararlaştırdık.

Hemen dernek merkezi olarak da kullandığımız Şükrü İnce’ye ait Sempati Oyun Salonunun üzerinde bir toplantı yaptık. Vatandaşlar yoğun ilgi göstermişti. Bu toplantıya ayrıca çevre dostları, Derelerin Kardeşliği Platformu dönem başkanı Mehmet Gürkan ve Platform sözcüsü Ömer Şan’da katılmıştı. Av. Remzi Kazmaz bu süreçte yapabileceklerimizi anlattı, Vatandaş Mustafa filmini izleyip dağıldık.

Hemen köyde dedikodu başlamıştı. Remzi Kazmaz’ı kastederek, nereden buldunuz o solcu avukatı? Başka avukat mı yoktu vs… Aslında bu dedikoduyu yapanların amacı süreci baltalamaktı. Onlara, tamam bulun bir avukat dedim. Aslında biz Av. Remzi Kazmaz’la her şeyi planlamıştık ve bu işe Rizeli hiçbir avukat dışında kimsenin girmeyeceğini biliyorduk. Sonra ses gelmedi tabii ki... Öğrendiğime Göre Güneysu’dan A. S. İsimli bir avukatla konuşmuşlar, avukat 30 bin Tl’ den kapı açınca hiç seslerini çıkarmamışlar. Bu bahsettiğimiz kişiler aslında bu süreçte hep bize de karşı oldular. Bugün de öyle… Amaçları rol çalmak, işi baltalamak, şirkete ve siyasilere yalakalık etmek…

Derken bu arada Hes şirketleri de projeye başlamak için hazırlık yapıyorlardı.

Alicik Hes bilgilendirme toplantısı daha önce Güneysu’da yapılmıştı. Köylünün haberi yoktu her zamanki gibi… Başköy İlkokulundaki Tepe Hes Çed Raporu bilgilendirme toplantısına Remzi Kazmaz katıldı. Artık daha güçlüydük ve burada toplanan vatandaşlarla toplantıyı protesto ettik ve toplantıya katılım olmadı. Burada bir basın açıklaması yaptık. O toplantıyı protesto eylemini İsmail Kalender, Orhan Kalender, İsmail Pehlivan ve birçok arkadaş daha organize etmişti. Orada bize büyük bir destek veren veya öyle görünen M. B. daha sonra şirketle anlaşarak yol veya cami için taleplerde bulunmuştu.

Köye giderken Kazmaz; Güneysu, hem de köyü, hem de en başına gidiyoruz ama dur bakalım, bunun sonu da iyi olur inşallah, diye de bir espri yapmıştı.

Bu arada bizim hakkımızda konuşmalar devam ediyor tabii ki: Bunları asacaklar, kesecekler, hapse atacaklar, siz kimsiniz de Hese karşı geliyorsunuz. Özellikle bana karşı da tehditler; haritadan yer beğen, bir daha devlet işinde çalışamazsın, gibi…

Gittikçe sertleşen protestolar karşısında şirket de artık işi ciddiye alıyordu.

Birine bir kamyon çakıl, birine 5 metreküp beton, birine yol, birinin çocuğuna iş vaatleri başlamıştı.

Bu vaatler de elbette ki bazı vatandaşlar üzerinde etkili olmuştu.

Ancak bir süre sonra samimi olan insanlarda bir kendine güven gelmişti. Her yerde konuşuyorduk, bu şirketlerin köyü terk edeceğini söylüyorduk.

Süreç dava aşamasına gelmişti. Bu dava sürecinde defalarca Rize’ye gelip giden Remzi Kazmaz’la ilgili bir anımızı da anlatalım: Bana Sabah erkenden 06.00’da Rize’de, Huzur Pide de buluşacağımızı söyledi. İstanbul’dan gelecekti. Neyse 6'da Orhan abiyle beraber Huzur Pide de kendisini beklerken, şimdi adam sabahın köründe kalkacak istanbul’dan Rize’ye gelecek bir dava için. Hemde bütün masrafları kendi cebinden karşılayarak, diyerek gülüşüyorduk. Derken baktık Remzi Kamaz kapıda belirdi, elinde bir valiz, parkası sırtında ve her zamanki gibi güler yüzüyle, Merhaba Rize’m, ben geldim, diyerek O anda çorbasını içen 5-10 müşteriye de hemen Heslerle ilgili kısa bir seminer verdi.

O gün Rize İdare Mahkemesinde Alicik Hes ve Tepe Hes’e davalarımızı açtık. Adliye içinde de her zamanki gibi pozitif, oradaki genç avukatlarla iletişimi, diyaloğu tam bir dava adamı… Yaptığı işe inanan, ondan mutlu olan bir karakter…

Davayı açtıktan sonra dışarıda basın açıklamamızı yaptık. Remzi kazmaz tv ve gazete muhabirlerine Güneysu Gürgen Köyündeki Hesleri, ve bu süreçte verdiğimiz hukuki mücadeleyi anlattı. Artık yerel ve ulusal basında geniş yer buluyorduk. Bu arada benim de basın açıklamalarım oluyordu ve basının ilgisi Güneysu Gürgen Köyündeki bu Heslere karşı oldukça yoğundu.

Derken aradan çok geçmeden mahkeme her iki hes için de, geri dönüşü imkansız zararlar oluşabileceği gerekçesiyle yürütmeyi durdurma ve bilir kişi incelemesi yapılması yönünde karar verdi.

Bu kararın ardından dengeler değişti, köy yolunu tahrip eden Kale Hes çalışmalarına çeki düzen verdi. (Kale Hes Gürgen Köyüne giden yol üzerinde, Güneli ve Yeni Köy sınırları içinde)

Köyde insanlar arasında “vatandaşlık” kavramı gelişti. Hakkını arama, suyunu, dereni, yaşam alanını koruma gibi düşünceler konuşulmaya başlandı.

Modern anlamda bir çevrecilik bilincinin ilk filizleri atılmıştı. Güneysu Gürgen köyünde “çevre” konusu tartışılabiliyordu. Ne yazık ki yine bu işe tam olarak inananların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu ancak konuşulması da önemli bir aşamaydı. Neticede başlattığımız imza kampanyasına Güneysu’dan 700’den fazla imza verilmişti.

Şirket yetkilileri de boş durmuyordu bu arada. Kendilerince kulis yapıyorlar, insanları etkilemek için vaatlerini sıralıyorlar, özellikle de muhtarları elden kaçırmamaya çalışıyorlardı. Bu davaları kazandıktan sonra bir muhtarın şaka yollu bir itirafı olmuştu: ”Bana ve köye 4 milyon TL. zararınız oldu. Benim makineler çalışacaktı, vatandaş da kum, çakıl falan alacaktı.” Ben de muhtar, ama tersinden bakarsak köyün parayla ölçülemeyecek kadar kazancı odu, demiştim.

Bu arada keşif için hazırlıklarımızı tamamlamıştık ve keşif günleri gelip çatmıştı.

Keşifler için Remzi Kazmaz yine İstanbul’dan gelmişti. Güneşli bir gündü. İlk olarak Alicik Hes’in keşfine çıktık. Bilirkişi heyeti, mahkeme heyeti, Av. Remzi Kazmaz, Derelerin Kardeşliği Platformu üyeleri, Rize TEMA başkanı Nevzat Özer ve vatandaşlar katıldı. İlk önce Taşın Altı mevkiindeki Alicik Hes Regülatör-1 in giriş noktasına gittik sonra da Kangel Deresinde Regülatör 2 nin girişine… Bilirkişi incelemesini yaparken heyet vatandaşlardan bilgi alıyor, soruyor, Av. Remzi Kazmaz sürecin her aşamasına müdahale ederek yanlış bilgilendirmelerin önüne geçiyordu. Sonra cebri borunun yapılacağı Zimila mevkiindeki incelemeler yapıldı. Burada bilirkişi heyetinin aralarındaki konuşmalara tanık oluyorduk. Hepsi alanının uzmanıydı. Daha sonra raporda yer alacak incelemeleriyle ilgili cebri borunun yapılacağı alan büyük bir heyelan riski taşıdığı, oluşacak hafriyatın köyde mal ve can kaybına sebep olabileceğinden bahsediyorlardı. Bu arada jandarmalar eşliğinde köyde dolaşırken bazı

Alicik Hes keşfi bitmişti. Son aşamada bizim de fikirlerimiz soruldu. Sonra Remzi Kazmaz bir taşın üzerine çıkarak katılan vatandaşlara durum hakkında bilgi verdi.

Ertesi gün Tepe Hes’in Keşfi vardı. Yine erkenden Rize’den yola çıktık. İlk olarak Halkolim Mahallesinde Recep Kalender’in ( Daha sonra Trafik Kazasında kendisini kaybettik, Allah rahmet eylesin)  evinde kahvaltı yaptık. Hoş, neşeli bir şekilde keşfe gidiyorduk. Çünkü her şey yolunda gidiyordu ve katılanlar yaptığı işin bilincindeydi.

Tepe Hes’in keşfine katılım daha fazla oldu. İsmail Baltacı (İsmail Dayı. Allah rahmet eylesin) da destek verenler arasındaydı.

İlk olarak Tepe Hes Regülatör-1 in olduğu Yıldız Mahallesi Taş Irmağı mevkiine gittik. Belki de elliden fazla jandarma vardı.

Sonra da Altınkaya Mahallesi Taşlıdere mevkiindeki Regulatör-2 nin girişine gittik. Burada şirket yetkilileri ve şirket avukatlarının yüzsüzlüğü karşısında Av. Remzi Kazmaz aşırı tepki göstermişti. Keşif süresince şirketin yüzsüzlükleri devam ediyordu. Çünkü sürecin onların aleyhinde işlediği ortadaydı. Bilir kişi heyetinin soruları karşısında, hepsi aciz kalıyordu. Çünkü Projenin Çed Raporu gelişigüzel hazırlanmış, hiçbir konuda ölçümler yapılmamış resmen köy büyük bir tehlikeyle karşı karşıya bırakmıştı.

Bu arada esprili konuşmalar da geçiyordu; Şirketin avukatları dik bir yamaçtan yukarıya doğru hızlı bir şekilde tırmanırken Remzi abi geride kalmıştı. Orhan Kalender Remzi Kazmaz’ın bu işleri gönüllü olarak yaptığını vurgulamak için bu durumu hemen değerlendirdi ve arkadan seslendi: “Remzi abi adamlar tomarla para almış bak nasıl keçi gibi tırmanıyorlar.” Hakim sordu hemen, kimdir, ne diyor diye…

Keşif biterken Taşınaltı mevkiinde toplandık. Herkesin keyfi yerindeydi. Tulum eşliğinde horonlar oynandı. Pankart açarak, Baro Enerji Köyümüzden Def Ol, Dereler Özgürdür Özgür Akacak, sloganları atıldı.

Sonra duruşmalı mahkeme yapıldı. İdare, şirket ve avukatları çok aciz durumdaydılar. Çünkü Bilir Kişi Raporları elimizi oldukça güçlendirmişti. Bizim dahi aklımıza gelmeyen birçok tehlikeye işaret ediyorlardı.

Neticede mahkeme her iki Hes için de iptal kararını vermişti. Artık bir dere, bir köy kurtulmuştu,

Bunun yanında Alicik Hes Ve Tepe Hes’in iptali başka birçok kazanım sağlamıştı. İptal edilen Tepe Hes’in yerine Güneysu İçme Suyu Projesi yapıldı ve bugün bütün Güneysu bu suyu kullanmaktadır. Bu projeye aktarılan paradan 600 bin TL artmış, bu para köy yolunun betonlanması için kullanılmıştı.

Ayrıca Kale Hes proje dosyalarını idareden aldığımızda, dosyada Güneysu Kaymakamlığı ile Kale Hes arasında imzalanan bir protokol vardı. Bu protokolde şirketin Gürgen Köyü yolunu standartları belirlenen şekilde beton dökmesi ve bu protokole uyulmaması halinde tarafların tazminat ödeyeceğinden bahsediyordu. Protokoldeki zaman 6 ay geçmişti fakat beton dökülmeye başlanmamıştı. Şirketin anlaştığı Güneysu’daki beton fabrikası betonu yetiştirememiş ve resmi kurumların da bilgisi dahilinde bu iş ertelenmişti. Bunu ilgili kurumlarla paylaşınca herkeste bir telaş oluştu haliyle. Betonlama kısa süre içinde başladı. Yani bu süreç her yönüyle köye kazanç sağlamıştı.

Proje Ruhsatları iptal olan Baro Enerji ve İpekyolu Enerji davayı Danıştay’a götürmüş, Danıştay da Rize İdare Mahkemesinin kararını onamış ve 2014 yılında nihai iptal kararını vermiştir.

Bu arada Baro Enerji tekrar Çed Raporu için çalışmalar yaparak Gürgen Köyünün idam fermanı olan Alicik Hes’i hortlatmak için kulis çalışmalarına başlamıştı.

  2.PERDE

SİZE YOL YAPIYORUZ DEDİLER HES ÇIKTI

2014’te Alicik HES ve Tepe HES ile ilgili Rize İdare Mahkemesi kararları Danıştay tarafından onanmıştı. Dolayısıyla bu iki projeye ait ÇED Raporları tamamen iptal edilmişti.

Doğrusu biz de bu rehavet içinde konuyu unutmuştuk. Ta ki 2019 yılında, size yol yapıyoruz, dedikten altı ay sonra Hes boruları döşenmeye başlayana kadar…

Güneysu Gürgen deresi bilindiği üzere taşkınlara en çok sebep olan derelerden biridir. Bu amaçla dere üzerinde birçok bent ve çevresinde tahkimat duvarı yapılmıştı. Bu çalışmalar oldukça da etkili olmuştu. Artık büyük taşkınlar yaşanmıyordu.

Önce bir söylentiyle işe başladılar, vatandaşın nabzını ölçmek için. Hani işe hep öyle başlarlar ya…

Karayolları tahkimat duvarını söküp alacak, onun yerine perde beton ve arkasında da yol yapacak, söylentileri yayıldı. Aslında HES’in altyapısı oluşturuluyordu. Kurt kuzuyu yemek için kararlı…

Şahsen ben, olmaz dedim, bu kadar masraf edilmiş, dere güzel bir görünüm kazanmış, şimdi ne gereği var, diye tepki gösterince, arkadaşlar da, ama sen de her şeye karşı çıkıyorsun yahu, diyerek benim her konuda abartılı tepki verdiğimi söylediler.

Netice de yol! Çalışması başladı. İlginç olan ise, Alicik 1 Regülatörünün giriş noktası ile santral inşaatının yapılacağı nokta arasında perde betonlar yapılıyor, dere boşaltılıyor, bazı yerler dolduruluyordu. Bu arada, bize yol yapılıyor, diye sevinen bazı vatandaşlar da şirket çalışanlarına her gün çay ve yemek ikramı yapıyordu. Bundan şüphelenenlere de, yolun diğer bölümleri daha sonra yapılacak, denilerek geçiştiriliyordu.

Altı ay sonra köye HES boruları taşınmaya başlayınca durum anlaşıldı. HES’in perde betonu bitmiş, sıra boruları döşemeye gelmişti. Bu arada muhtarlar ve birkaç yandaş da, yine yol yapılacak diye vatandaşları sakinleştirmeye çalışıyordu.

Köyden bazı arkadaşlar aradı, durumu bildirdiler. 2010’da kazandığımız davalar vardı. Bu konuda yaptıklarımız ve yapabileceklerimiz biliniyordu elbette.

Hemen Rize’de Sempati Çay Ocağında bir toplantı yaptık. Arkadaşlar çok ateşliydi. Herkes bir ucundan tutmaya çalışıyordu, müthiş koşuşturma ve enerji vardı. Daha da önemlisi 2010’daki gibi üç-beş kişi değil, hemen hemen köyün yüzde sekseni tepkiliydi. Bu heyecanı görünce dedim ki, bu arkadaşlar varken kimse bizim köyde Hes yapamaz!

Ancak hemen ertesi günü birkaç fire vermiştik. Camiye halı, yola beton, evine köprü sözü alanlar vardı. Onların baştan beri amacı zaten bu olsa da, bizim yolumuz, yöntemimiz belli olduğu için, onlarla biraz alay edildikten sonra çok da kale alınmadılar.

Önce bir strateji belirledik: Hukuki girişimler yapılacak, kamuoyu oluşturulacak, köyde vatandaşların bu tepkisi kitlesel olarak verilecek, imza kampanyaları düzenlenecek, tüm resmi kurumlara ve Cimer’e şikayet dilekçeleri yazılacaktı.

Bu arada konuyu basınla paylaşmıştık. Yol Yapıyoruz Dediler Hes Çıktı, şeklindeki basın açıklamamız yerel ve ulusal basında geniş yankı buldu.

Elbette ki bu sürecin bir vazgeçilmezi vardı. 2010’daki davaları kazandığımızda da süreci baştan sona büyük bir titizlik ve özveriyle takip eden Derelerin Avukatı Av. Remzi Kazmaz bizi bu sefer de yalnız bırakmayacaktı.

Tabii bu süreçte Remzi abiyle de görüşmelerimiz devam ediyordu. Bize gerekli bilgileri veriyordu.

İlk kapsamlı eylemimizi, Gürgen Köyü Halı Sahadan Alicik Köprüsüne yürüyerek yapmıştık. Vatandaşlar, "Dereler özgürdür, özgür akacak”, "Gürgen köyünde HES istemiyoruz", "Baro Enerji, Gürgen'den defol”, "HES'lere hayır" sloganlarını atarak Alicik köprüsüne kadar yürünmüştü. Eylemi yerel gazetecilerin yanında Çay Tv., DEHA VE İHA haber ajansları da takip etmişti.

Burada Handüzü Yaylası Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği adına Zafer Kalender aşağıdaki basın açıklamasını yaptı:

“Bugün burada kutsal bir görev için toplanmış bulunuyoruz.

Köyümüze, suyumuza, toprağımıza, insanımıza sahip çıkıyoruz.

Burada yaşayan Gürgen Köylüler olarak atalarımızdan, dedelerimizden bize miras kalan bu cennet vatan köşesini korumak ve bu mirası çocuklarımıza aktarmak mecburiyetindeyiz. Bu dereler, suyumuzu 50 yıl boyunca hortumlayacak HES firmalarının insiyatifine bırakılamaz. Bu amaç doğrultusunda 2008'den beri HES'lere karşı bir mücadele içindeyiz.

Şimdi süreçle ilgili bazı konuları sizinle paylaşmak istiyorum. 2010 yılında Rize Güneysu Gürgen Deresi üzerinde BARO ENERJİ tarafından projelendirilen Alicik HES projesine ait ÇED Raporu, ve İPEK YOLU ENERJİ tarafından projelendirilen Kale HES Projesine ait ÇED Raporu Bilir Kişi incelemesi sonucunda hazırlanan raporlar doğrultusunda Rize idare Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Ancak şu anda aynı dere üzerinde BARO ENERJİ tarafından bir HES çalışması yürütülmektedir.

Bütün HES projelerinde ve ÇED sürecinde izlenmesi gereken yol ve yöntemler yasalarda mevcuttur. Ancak Alicik HES projesinin aciliyeti her ne ise, yasalar ve ahlak kuralları adeta hiçe sayılarak bu çalışmalar yürütülmektedir. Birincisi, HES borusu döşenmeye başlayana kadar vatandaşa, size yol yapıyoruz, denildi. Borular döşenmeye başlayana kadar kimsenin böyle bir HES projesinden haberi yoktu. Kısacası bu konuda vatandaşlar kandırıldı. Şimdi halkı bu şekilde kandıranlara soruyorum: Burada yol mu yapılıyor yoksa HES mi? Eğer dediğiniz gibi yol yapılıyorsa, bu borular neyin nesi, bu boruları ne yapacaksınız? İkincisi de hiçbir dayanağı olmadan, hiçbir tanıtım, bilgilendirme toplantısı yapılmadan, hukuksuz, kaçak bir şekilde HES çalışması yapılmaktadır. Mahkeme kararları hiçe sayılarak, Bilir Kişi incelemesindeki hassasiyetler görmezden gelinerek, vatandaşların onayı alınmadan bu çalışmalar devam etmektedir.

Projenin neyi, nereyi kapsadığı, nasıl yapılacağı hakkında hiçbir bilgi-belge yoktur. Tamamen yasa dışı, hukuksuz bir çalışma yapılarak suç işlenmektedir. Bu işlerin bir süreci vardır. Bu prosedüre uyulmadan adeta yangından mal kaçırırcasına bir telaşla oldu-bittiye getirilmek isteniyor. Bu belirsizlik karşısında vatandaşların endişesi, zaten kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kalan derede, HES yapılması durumunda derenin bataklığa dönüşeceği, iklim değişikliğine sebep olacağı ve köydeki yaşamı olumsuz etkileyeceği yönündedir.

Ayrıca derelerimizle özdeşleşen kırmızı pullu alabalık neslinin her geçen gün azaldığını düşünürsek, zamanla Gürgen deresinde bu balık türü tamamen yok olacaktır. Bu düşünceler, 2010 yılında aynı dere üzerinde planlanan Alicik HES Projesine açılan davada bilir kişi raporlarında da yer almaktadır.

Bir diğer önemli konu, bu dere üzerinde 4 adet değirmen vardır. Bu değirmenlerin suyu nereden gelecektir? Zaten bu derede Gürgen HES ve Kale HES arasında çok sınırlı bir alanda dere nefes almaktadır. Bu dere, Handüzü Yaylası Turizm Bölgesi yolu üzerindedir. Bu bölgede turizmin her geçen gün geliştiğini düşünürsek, zamanla bu dere üzerinde alabalık çiftlikleri ve dinlenme tesisleri HES projesinin yapılması durumunda hayata geçemeyecektir. Böylece bölge turizmi ve dolayısıyla da bölge ekonomisi bu durumdan zarar görecektir.

Değerli basın mensupları, Şimdi ilgili ve yetkililere soruyoruz; 2010 yılında kapsamlı bir Bilir Kişi incelemesi sonucunda tutulan rapordaki veriler, bu derede HES'in yapılması durumunda adeta bir çevre felaketi oluşabileceği yönündeydi. Rize İdare Mahkemesi de bu rapora dayanarak projeyi iptal etmişti. Simdi ne değişti de, üstelik ÇED Raporu sürecine uyulmadan böyle bir projeye izin verildi? Üstelik suya duyulan ihtiyaç her geçen gün daha fazla artış gösterirken… Hatta Rize’de yaşanan su sıkıntısının sebebi, vadilerin yeterince yağış alamaması ve su kaynaklarının azalma eğiliminde olması diye Rize Belediye Başkanlığı tarafından da bir açıklama yapıldı.

Ayrıca 2010 yılında Çed raporunu iptal ettirdiğimiz proje tamamen değiştirilmiş, Alicik1 ve Alicik 2 Regulatörleri, dere kenarında yapılan ve derenin her iki tarafını bir kale gibi ikiye ayıran metrelerce yükseklikteki perde betonun arkasından devam etmektedir. Metrelerce yükseklikteki perde beton, gençler için doğal bir yüzme alanı olan derelerdeki havuzlara ulaşmayı imkansız hale getirmiştir. İnsan ve diğer hiçbir canlının geçemeyeceği bu duvar, adeta köyü kuzey ve güney diye ikiye ayırmıştır.

Bölgedeki hayvancılığı da düşünecek olursak, hayvanların dereden hiçbir şekilde yararlanması söz konusu değildir.

Bu duvar, yaban hayvanlarının göç yollarını kapattığı için bölgedeki bazı türlerde zaman içinde orantısız bir değişim doğuracaktır.

Bir diğer önemli nokta ise boru geçişine izin verilmeyen yerlerden araziler dolaşılmak suretiyle projede değişikliği yapılmıştır. Bu değişiklik sonucunda, duvar derenin akış yönünü değiştirerek bazı evleri riskli duruma getirmiştir.

Burada bir çok hukuksuzluk mevcut iken, firmanın çalışmalara devam etmesi, arkasında hangi gücün olduğu konusunda soru işaretleri doğurmuştur. Bu arada 2010 yılında dava açtığımız, aynı dere üzerindeki Tepe HES Çed raporunun Rize İdare Mahkemesi tarafından iptal edilmesinden sonra, Güneysu Belediyesinin bu dere üzerinde yaptığı içme suyu projesi şu anda Güneysu ve köylerine içme suyu sağlamaktadır.

 HES iptal oldu, su gerçek sahibinin, yöre halkının hizmetine sunulmuş oldu. Yani bir başka deyişle buradaki HES projesi hayata geçseydi su projesi hayata geçirilemeyecekti. Sadece bu örnek bile suyun yöre halkı için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bahsettiğimiz bu içme suyu projesiyle zaten suyun önemli bir kısmı alınmıştır.

Ancak 9.33 Megawat gücündeki Alicik HES'in bir önceki projeye göre gücünde bir değişiklik olmamıştır. Bu durum da ayrı bir tutarsızlıktır.

Sonuç olarak, bu projeye ait ÇED süreci doğru yürütülmediği için hukuken yok hükmündedir. Dolayısıyla bu çalışmalar da hukuksuz bir şekilde yürütülmektedir. Hukuksuz ve kaçak olarak yürütülen bu çalışmaların çevreye ve insan ilişkilerine daha fazla zarar vermeden bir an önce durdurulmasını istiyoruz.

 Bütün bu olumsuzlukları dikkate alarak, bu şartlarda, bu projenin devam etmesi durumunda vatandaşlar ve ilgili şirket arasında çok büyük sorunlar çıkabileceği endişesini taşıyoruz. Bu sebeple, Handüzü Yaylası Kültür Çevre ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği Yönetim Kurulu, üyelerimiz ve vatandaşlarımızın ortak düşüncesi-kararı, bu HES projesinin bir an önce durdurulmasıdır.

İlgili makamların da bu hassasiyeti göz önünde bulunduracaklarına inanıyoruz. Aksi halde haklarımızı Rize İdare Mahkemelerinde arayacağımızı bildiririz."

Bir köy şartlarında çoluk çocuk, kadın, yaşlı, genç demeden çok önemli bir katılım olmuştu. Coşku ve inanç inanılmazdı.

Toplantılarda da özellikle vurguladığımız, siyasetten uzak durulacak, bu tuzağa düşülmeyecekti. Ancak buna rağmen ilk çatlak ses de burada çıkmıştı. Yürüyüşe dışarıdan alkışla destek veren, bizim de bileşenlerinden olduğumuz Derelerin Kardeşliği Platformu üyesi birkaç arkadaşa hoş olmayan bir tepki gösterilmişti. Gel ki arkadaşlar anında gereken cevabı vermişti.

Önemli haber ajansları bu eylem haberini geçmemişti. Haber sansüre, siyasete takılmıştı. Ancak Çay Tv ve yazılı basında oldukça geniş yer almıştı.

Son seçimlerde AKP’nin yüzde doksan altı oy aldığı gürgen köyü gibi bir yerde, halkın yoğun katılımıyla yapılan bu eylem çok etkiliydi, ancak bazıları ısrarla görmezden gelmeye çalışıyordu. Hatta köylünün oy verdiği muhtar bile, bağırır bağırır susarlar, şeklinde çok nahoş bir laf etmişti.

Bu arada köyümüzün sosyal ve siyasi yapısı hakkında da birkaç söz söylemem gerekirse; geçim büyük oranda çay tarımına bağlıdır. Toplum büyük oranda muhafazakar, 12 Eylül öncesi AP seçmeninin ağırlıkta olduğu, birkaç solcu ile birkaç ülkücünün varlığını sürdürebildiği ortam. Bu yapı bugün de hemen hemen yapısını pek değiştirmemiş. sadece sol eğilimli vatandaşlarda bir azalma olmuştu. Güçlü sağ iktidarlar onları da törpülemişti, uysallaştırmıştı.

Ancak bu siyasi farklılıklar büyük ölçüde komşuluk ilişkilerine yansımaz. Zaten bu eylemlerde büyük bir katılımın olması ve başı da muhafazakar dünya görüşüne sahip insanların çekmesi, böyle bir ayrımın olmadığının göstergesiydi.

Şirket ve yandaşları ısrarla konuyu bu mecraya çekmek istiyorlardı. Çünkü karşılarında her yönüyle kararlı bir halk vardı ve yaptıkları bu hukuksuz çalışmaları bu şekilde yürütemeyeceklerini biliyorlardı. Kamuoyu da büyük oranda karşılarındaydı.

Bu arada, aynı zamanda köyümüzün yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden olan Av. Eslem Ayham’ın da sürece dahil olması elimizi oldukça güçlendirmişti.

Projeyle ilgili basın açıklamalarımızda da değindiğimiz birkaç teknik bilgiyi de sizinle paylaşmak istiyorum.

2010’da iptal olan Çed Raporunun yerine yeni Çed raporu hazırlama çalışmaları o tarihlerde yeniden başlamıştı. 2012’de ruhsat aldıklşarı Çed raporu için köyde, ilçede yasalar gereği yapılması gereken hiçbir bilgilendirme toplantısı yapılmamıştı. Yeni ÇED, toplumdan bir sır gibi saklanmıştı. Burada başta elbette ki resmi kurumlar sorumludur. Çünkü bu aşamaları takip edip bilgilendirme toplantısı yapmak idarenin sorumluluğundadır.

Ayrıca iptal edilen ÇED raporu yerine birkaç sözde düzeltmeyle onay aldıkları ÇED raporuna bile uyulmamıştı. Projeye göre, Gürgen Deresi tünelle Kangel Deresine taşınıyor,  ilerim hatlarıyla cebri boruya oradan da santrale ulaşıyordu. Çed raporuna da buna göre onay alınmıştı. Ancak bu pahalı bir yatırımdı.

Değiştirilen projede ise tünel yoktu, borular dere boyunca döşenecekti ve bir noktada kangel deresinden gelen borularla birleşerek santrale ulaşıyordu. Yani yeni durumun onay aldıkları ÇED raporuyla uzaktan yakından ilgisi yoktu. Buna da bir kılıf uydurmak için bakanlığa bir yazı yazılmış ve bakanlığın cevabında da, Çed raporu mevcut durumu da kapsıyor, şeklindeki bir uydurma izinle çalışma yapılıyordu.

Durumu daha iyi anlatmak için şöyle bir örnek vereyim; adam Şişli’de bina yapmak için projesini onaylatıyor, sonra da aynı projeyle Haliç’te köprü yapıyordu.

Bir diğer çelişki de, Çed raporunun iptal edilme sebeplerinden biri, cansuyu miktarının yetersizliğiydi. Proje iptal edildikten sonra Güneysu Belediyesi bu durumu iyi değerlendirmiş ve Güneysu İçme Suyu Projesini hayata geçirmişti. Yani yetersiz olan suyun önemli bir miktarı da içme suyuna gitmişti.

Gel gör ki, iptal edilen Çed raporundaki santralin gücü 9 megavattı, yeni projeye göre de 9 megavat…

Yani çed raporu baştan savma, masa başında, akıldan, bilimden uzak bir şekilde hazırlanmıştı.

Ayrıca porje inşaatı süresince DSİ’den izin alınmamış, sıkıntı yaşanan yerlerde güzergah değiştirilmiş, vatandaşların tapulu arazilerine tecavüz edilmişti.

Hatta bu durumdan dolayı şirkete ceza kesilmiş, çalışmalar durdurulmuştu. Ancak alınması aylar sürebilecek izinlerin üç günde alınarak çalışmalara yeniden başlanmıştı.  

   3. PERDE

Bu arada konu siyasette üst düzyede de gündem olmuştu. Siyaset makamı var gücüyle projenin arkasında duruyordu. Hatta Alicik Hes’le ilgili çok üst düzeyde yapılan açıklamalar vatandaşın direncini kırarken şirketi de cesaretlendirmişti.

Kolluk kuvvetlerinin tutum ve davranışı değişmişİ. Eyleme katılanlara zor kullanılmaya başlanmıştı. Yine bir gün, vatandaşların iş makinelerini dereye sokmak istememeleri üzerine jandarma müdahale etmiş, Cevat Ayhan, Orhan Kalender ve birkaç arkadaş karakola götürülmüştü.

2010’da Baro Enerji bölgeye tek başına gelmişti, çevreciler ve hukuk karşısında kaybetmişti. Ancak burada sermaye de akıllanmıştı. Şirket daha kurnaz bir yol benimsemişti. Öncelilkle bölgeden Fora Enerji, Kır-Tur İnşaat’ı da yanına almıştı. Antrparantez bu üç şirketin, hatta 2020’de Başköy Taş Ocağı ihalesini alan Uğursun İnşaat’ın adresleri İstanbul’da aynı iş hanında ve aynı numarada… Kısaca bu dört şirket bütün bu ihaleleri alıyor, aralarında paslaşıyor, sıkışınca da, valla biz değil devlet yapıyor, yalanına sığınıyorlardı.

Sadece bu şirketlerle ortaklık yeterli değildi elbette. Bölgede, özellikle de Güneysu’da siyasette yer etmiş eski ve yeni siyasetçilere de ya ortaklık verilmiş ya da projenin bazı bölümlerinin ihaleleri verilmişti.

Bu arada Remzi abi 15 günde bir Rize’ye geliyor ve toplantılar yapıyorduk.

Yine Rize’de olduğu günlerden birinde Gürgen Köyü Halkolim Mahallesindeki çay alım yerinde toplanmıştık. Yağışlı bir gündü. Bu sebeple çay alım yerinde toplandık. Oldukça kalabalık bir katılım olmuştu. Loş ışık altında oldukça verimli bir toplantı olmuştu.

Remzi Kazmaz burada bu davayı kazanabileceğimizi, ancak işimizin oldukça zor olduğunu söyledi. Çünkü şirketin arkasındaki güç ortadaydı. Bunu açıkça vatandaşlara da söyledi. Bazılarının pek hoşuna gitmese de durum bundan ibaretti. Uzun süre siyasete destek veren vatandaşlar kendilerinin çok güçlü olduğunu ve siyasetin kendilerinin arkasında olduğunu düşünüyorlardı. Sonra durumun böyle olmadığı ortaya çıktı. Köylünün arkasında kimse yoktu. Siyaset makamı da zaten şirketin yanında yerini almıştı. Hatta burada Rize Milletvekili Sayın Muhammet Avcı’yı telefonla arayarak vatandaşa destek olmak amacıyla toplantı talep etti. Ancak sayın milletvekili bunu kabul etse de bu süreçte köye hiç gelmedi.

Güneysu’daki siyasetçiler ve yöneticiler ısrarla vatandaşı Güneysu’ya veya Rize’ye çağırıyordu. Öncelikle ben buna karşı çıkmıştım. Çünkü bu toplantıların çözüm bulma değil gaz alma toplantıları olduğunu çok iyi biliyordum. Neticede de öyle oldu. Oluşturduğumuz komite bu görüşmeleri yapıyordu. Önce Güneysu’ya oradan da Rize’ye Mv. Muhammet avcı ile görüşülmeye gidildi, nasihatle dönüldü. Çözüm isteyen, vatandaşın yanında olan köye, olay yerine gelmeliydi.

Bu arada Fox Tv, KRT, TL1, Halk Tv sık sık Güneysu Gürgen Köyünde Alicik Hes ile ilgili haberler geçiyordu. Remzi Kazmaz’ın bu kanallarda şirketlerin hukuksuzluklarını her gün yüzlerine vurması şirket ve yandaşlarını oldukça rahatsız etmeye başlamıştı.

Özellikle Fox Tv’den Nazlı Yerebasmaz’ın iki defa gelip yerinde, yöre halkıyla program yapması oldukça etkili olmuştu.

Şirket yetkilileri sıkıştıklarında, Karayolları yol yapıyor yalanını dillendirmeye devam ediyorlardı. Dereden iş makinelerinin çıkarıldığı bir gün, şirket yetkilisi isim vererek vatandaşları şikayet etmişti. Madem ki Karayollarının işi seni neden bu kadar ilgilendiriyor diye vatandaşlar tepki göstermişti.

Bu arada Gürgen ve Başköy köyleri hakkında da kısaca bilgi vereyim. Gürgen Deresi Potomya Çayının kollarından biri ve son zamanlarda turizmle Gündeme gelen, hatta Milli Parkların büyük yatırımlarla oluşturduğu Handüzü Tabiat Parkının bulunduğu Handüzü Yaylasına açılan kapısı.

 

Bölgede yoğun olarak çay tarımı ve diğer yöresel ürünler yetiştiriliyor. Büyük baş hayvancılıkta son zamanlarda zayıflama olsa da yine de önemli bir gelir kapısıdır. Bunun yanında arıcılık oldukça gelişmiştir. Doğu Karadeniz Bölgesi’yle özdeşleşen kırmızı pullu alabalıkların üreme noktaları bu vadinin başındaki Taşlıdere ve Taş Irmağıdır.


Burada planlanan Hesler arıcılığın en yoğun olarak yapıldığı yerleşim yerleri ve mezraları içerisindedir.


Patlatmalar, kamyonlar, iş makineleri başta buradaki arıcılık olmak üzere bütün hayvancılığa zarar vermiştir.


Patlatmalar ve iş makinelerinin oluşturacağı gürültü, toz ve kimyasal atıklar, gelecekte de bölgede yaşayan insanlar üzerinde önemli sağlık sorunları oluşturacaktır.


Oluşan toz ve kimyasal atıklar çay ve yöresel diğer tarım ürünlerinin de sonunu getirecektir.


Uzun süreli patlatmalar ve iş makinelerinin oluşturacağı sarsıntı su kaynaklarını kurutacaktır. Böylece bölgeyi bekleyen bir kuraklığa zemin hazırlanmış olacaktır.


Rize Belediye Başkanının, ” Andon İçme Suyu Rize’nin su ihtiyacına cevap vermiyor.” açıklaması ileride bu vadideki, bu vadilerdeki suyun değerini anlamak için yeterlidir sanırım. Ayrıca bu vadide Heslerin yanında planlanan taş ocakları da vardır. Şu Alicik Hes ve yapılacak taş ocakları Güneysu ve köylerine içme suyu sağlayan Güneysu Belediyesi İçme Suyu Projesinin kaynak noktasını da kapsamaktadır.


Bunun yanında uzun yıllar köy yolunu kullanan tonajlı kamyon ve iş makineleri yöre halkı için büyük tehlike oluşturmuştur, oluşturmaya da devam ediyor. Her gün yüzlerce kamyon toz ve gaz bulutu oluşturarak yerleşim yerlerinden geçmektedir.


Ayrıca bilindiği üzere bu vadide her 3-5 yılda bir büyük sel ve heyelan felaketleri yaşanmaktadır. Bu Heslerle birlikte sadece Gürgen, Başköy köylerideğil Güneysu, hatta bütün Askoroz vadisi risk altındadır.

 

Bu şekilde bu vadilerde 12 tane Hes var. Bir çoğu faaliyette, bir kısmı inşaat halinde, bir kısmı da proje aşamasında.

Handüzü Yaylası'ndan Karadeniz'e kadar suya hiç nefes aldırmayalar, bu vadilerdeki milyonlarca bitki ve hayvana da nefes aldırmak istemiyorlar.

Bütün bu vadilerde bitki, hayvan ve insanların yasam alanları yok ediliyor.

Arılar, toz ve gürültüden artık eskisi gibi bal yapmıyor.

Değirmenlerin, balık çiftliklerinin suyu yok.

İnsanların yüzecek, serinleyecek bir deresi kalmadı.

Kırmızı pullu alabalıklar için yaşayacak bir liman yok

Köyler sel ve heyelana karşı çok riskli duruma geldi.

Sürekli gürültü ve tozdan insanların psikolojisi bozuldu.

Derelere can suyu bile bırakılmadı, iklim değişikliği ve küresel ısınmaya zemin hazırlandı.

Zaten sınırlı olan temiz içme suyu kaynakları 49 yıllığına Heslerin emrine verildi.

 

Asıl konumuza dönersek, pandemi sürecinin başlamasıyla vatandaşların bir araya gelip eylem yapması da zorlaşmıştı. Hatta Korona vakalarının artması üzerine köyde bir süre karantina da uygulanmıştı. Ancak şirket bu süreci iyi değerlendirmiş, çalışmalarını hızlandırmıştı.

 

Bu karmaşa içerisinde mahkeme süreci de devam ediyordu. Alicik HES Çed Raporunun iptali için Rize İdare Mahkemesinde açılan davada mahkeme Bilir Kişi İncelemesi yapılması yönünde karar vermişti. Covid 19 salgını, adlı tatil gibi gerekçelerle bilirkişi incelemesi yaklaşık 5 ay süreyle ertelendi. Ancak bu süreçte şirkete hiçbir yaptırım uygulanmadı ve çalışmalarına devam etti

 

Nihayet Rize İdare Mahkemesi 10.09.2020 tarihi için keşif günü vermişti.

 

Bu arada tehditler de alıyorduk elbette… Bir Rize dönüşü uçakta Remzi Kazmaz’a karşı şirket yetkilileri tarafından bir saldırı oldu. Yine şirket yandaşları, onlardan nemalananlar Remzi Kazmaz hakkında tehdit içeren ifadeler kullanıyorlardı.

 

Benimle ilgili de, dikkat et, köye giderken üzerine bir kamyon devrilebilir, şeklinde tehditler geliyordu.

 

Ancak şunu biliyorduk ki, şirket yalanlarıyla köşeye sıkışmış, bu durumdan kurtulmak için her yolu deniyordu.

 

Nihayet keşif günü gelip çatmıştı. Yaşanan bunca alavere dalavereden sonra doğrusu vatandaşlarda bir ümitsizlik, karamsarlık, kırgınlık hissi oluşmuştu. Ancak avukatımız ve arkadaşlarımızla başından beri aynı heyecan ve özenle bu sürece hazırlanıyorduk.

 

Şahsen ben de ümidimi hiç kaybetmemiştim. Başından beri, eğer biraz hukuk varsa bu davayı kazanırız, diyordum. Özellikle de Remzi Abiyle bir davaya katılırken, bir toplantıya veya bir keşfe giderken düğüne gider gibi neşeli ve mutlu oluyorduk. Çünkü hak arama, doğrudan yana olduğundan emin olma inancı insana inanılmaz bir mutluluk, cesaret ve güven veriyordu. Cesaret bulaşıcıdır, derler.

 

Keşiften bir gün önce Remzi Kazmaz, Eslem Ayhan, Muhsin İnce ve ben Sendika lokalinde bir araya gelerek bir değerlendirme yaptık. Burada Remzi Kazmaz en ufak ayrıntıya kadar yapacaklarımızla ilgili bilgiler veriyordu.

Son derece titiz bir şekilde hazırlanıyorduk. Hiçbir konuyu atlamamaya çalışıyorduk. Büyükçe kartonlara bu vadideki 12 Hes projesinin ve Alicik Hes’in krokilerini çizmiştim. Dere, yol, Hes ayrıntılarıyla belliydi. Burada keşifte yapmamız gerekenlerle ilgili defalarca prova yaptık.

 

Keşif günü sabahıydı. Rize adliyesinin önünde buluştuk. Bilir Kişi Heyeti de oradaydı. Rize’den, Gümüşhane’den ve Kastamonu’dan gelmişlerdi. Şirketin avukatı da oradaydı. Tanıdığımız kadarıyla ekipte her görüşten hoca vardı. Gel ki bilirkişi heyeti veya şirket ortaklığı söz konusu olunca siyasi görüşlere pek bakılmıyordu ancak AK Partinin yüzde doksan dört oy aldığı bir köyde vatandaşlar şucu bucu diye ayrıştırılıyordu.

 

Burada henüz tanışma aşamasındayken, heyetteki bir hocanın, duydum ki İstanbul’dan, sağdan soldan keşif için adam topluyormuşsunuz, ifadesi soğuk duş etkisi yaratınca işi şakaya vurdu. Zaten onu ilgilendiren bir durum da yoktu. Ancak bu ifadesi kendisi hakkında fikir sahibi olmamıza yetti. Remzi abi de cevabını vermişti: “İstanbul’dan ben arkadaşım Eslem ile birlikte geldik. Adam toplamaya gerek yok. Adamlar zaten köyde bizi bekliyor. Adamlar adalet bekliyor.”

 

Dediğim gibi, adalet arıyorduk ve mutluyduk. Bu duygularla keşif alanına vardık. Alicik 1 Regülatörünün giriş noktasında yerimizi aldık. Dereyi yutan Hes borularının üzerinde, sırtımızı metrelerce yükseklikteki Hes duvarına dayayacak şekilde yer almamız Mahkeme ve Bilir Kişi Heyeti için bir şey ifade edebileceğini düşünmüştüm!

 

Remzi Kazmaz konu ile ilgili hukuki değerlendirmesini yaptıktan sonra Mahkeme Heyetine dönerek, bu halk uzun zamandır adalet bekliyor, sizi bekliyor, dedi. Remzi Kazmaz’ın açıklamaları şirket yetkililerini çok rahatsız etmiş olmalı ki, şirketin avukatı Remzi Kazmaz’a sataşarak konuyu sabote etmeye çalıştıysa da anında cevabını alarak sustu. Çünkü orada olan başta şirket yetkilileri, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünden gelen arkadaşlar olmak üzere herkes bu projenin uydurma, kanun ve yönetmeliklere aykırı olduğunu biliyordu.

 

Sonra Remzi Kazmaz, kroki üzerinde bu vadideki hesleri daha ayrıntılı görebilmemiz için sözü Ceyhun Hocaya bırakıyorum, diyerek bana döndü.

Daha önce hazırladığımız Rize Handüzü Yaylası arasındaki 12 adet Hes projesinin bulunduğu kroki üzerinde anlatmaya başladım. Krokide özetle, Handüzü Yaylasından, yani suyun doğuş noktasından itibaren kanallarla ve tünellerle bütün akarsuların nasıl birleştirildiğini, suyun doğuş noktasından denize kadar neredeyse hiçbir küçük akarsu ve yan kol bırakmadan nasıl borulara konulduğunu anlattım. Sonra da, ikinci krokideki Alicik Hes’e konuyu getirdim ve diğer Heslerle ilişkilendirerek projenin değiştirildiğini, Çed Raporunda yer almamasına rağmen tünel ve cebri boruların iptal edildiğini belirttim. Bu arada şirket yetkilileri sürekli müdahale etmeye çalışıyordu. Arkadaşlarımız da anında şirket yetkililerine: “Köyü ne hale getirdiniz? Ş…ler… Yalancılar…” şeklinde müdahale ediyordu. Sonra Muhsin İnce diğer çelişkileri ve tutarsızlıkları ortaya koyan açıklamalar yaptı. Bu arada vatandaşlar da söz aldı. Ahmet Saruhan, tavuk çiftliğinin bu çalışmalardan zarar gördüğünü ve tavuklarının öldüğünü belirtti. Orhan Kalender de, metrelerce yükseklikteki bentlerin insan yaşamını tehdit ettiğini, derede bir kişi boğulsa dahi müdahale edilemeyeceğini söyledi. İsmail Pehlivan da, bu çalışmalardan arıcılığın zarar gördüğünü, bal üretiminin azaldığını belirtti.

 

Sonra Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünden Çed Müdürü projeyi aklamaya çalıştı. Konuşmalarında tutarsızlıklar vardı. Bu bariz bir şekilde anlaşılıyordu.

 

Daha sonra da, proje yetkilileri söz aldı.

Şirket yetkilisi, burası bizim Hes değil. Bizim borular 50 m aşağıdan başlıyor, diyerek komik duruma düştü. Oysa biz o anda Hes borularının üzerindeydik. Mahkeme heyetine aslında bir itirafta bulunuyorlardı. Evet, projeyi değiştirdik ama hele bi sor niye? Tam bir Şener Şen, Kemal Sunal sahnesi sergilediler.

Çed’siz yeni proje daha ekonomikmiş. Özrü kabahatinden büyük…

 

Gaflar devam ediyordu, ya da Şener Şen pişkinliği ile üste çıkma gayreti… Arkadaşların elinde vadinin eski halini gösteren resimler ile balık ölümlerini gösteren resimler vardı. Resimleri gösteren bir şirket yetkilisi de, burası zaten bu köy değil! diyebilecek kadar konudan bihaberdi. Bu aymazlık üzerine artık birkaç sözü hak etmişti. Üzerine yürüyen vatandaşlar, elbette tanımasın, ş..siz. Dereyi sen bu hale getirmedin mi? Şimdi de konuşuyorsun. Defol… sözlerine karşılık şirket yetkilisi pişkinlikle sırıtıyordu. 

 

Burada bilirkişi heyetinin kafasında ortak bir düşünce oluşmuştu. Çalışmalarla ilgili izinler, belgeler soruldu. Olmayan bir şeyi nasıl göstereceklerdi. Ama bildikleri tek şey vardı. Aslında bunu herkes de biliyordu. Vatandaşlar, Bilir Kişi Heyeti, Mahkeme Heyeti ve İdare de… Siyasi güç arkalarındaydı. Bütün şımarıklıkları, aymazlıkları oradan kaynaklanıyordu.

 

Hatta daha sonra hocaların Remzi Kazmaz’a dolaylı olarak söylediklerine göre, projede en az yirmi yerde izinsiz çalışma yapılmış, projeye hiçbir yerde uyulmamış, vadi tamamen tahrip edilmiş ve yaşanmaz bir hale getirilmişti. Tutacağımız rapor doğrultusunda bu proje kesinlikle iptal olur, hatta Danıştay dahi Rize İdare Mahkemesinin kararını onar ancak siyaset bunu yine yaptırır, deniyordu.

 

Yine Remzi Kazmaz’a iletilen bir bilgiye göre bir hoca siyasetin en üst makamlarından aranmış, doğru dürüst bir rapor tutulması için tembihlenmişti. Durumu arkadaşlarıyla paylaşan hoca, taraftar bulamamış ve hukuktan yana bir rapor tutulacağı yönünde karar verilmişti.

 

Aradan bir ay kadar bir süre geçmişti sanırım. Herkes raporun mahkemeye sunulmasını ve kararın bir an önce verilmesini bekliyordu. Ancak yeni bir gelişme oldu, Bilirkişi heyeti ek süre istedi.

 

Bu gelişme üzerine bir ay daha beklemek zorunda kaldık. Nihayet Rapor mahkemeye ulaşmıştı. Remzi Kazmaz Raporu bana maille attı. O da ne? Bu raporu şirket hazırlasaydı ancak böyle hazırlayabilirdi. Son paragrafta işi bitirmişler, verilen görevi de yerine getirmişlerdi. Yaklaşık 50 sayfa olan rapor tutarsızlıklarla doluydu. Adeta rapor değil de bir tavsiye metniydi. Raporda mevcut durum değerlendirilmemiş, şöyle olursa şöyle olur, eğer bu yapılırsa böyle olur, tedbir alınırsa iyi olur, şeklinde gelecekle ilgili kehanette bulunmuşlardı.

 

Baştan sona muğlak ifadelerin yer aldığı raporun son paragrafında ise değişiklikler mevcut durumu da kapsar, teknik olarak yeterli ve uygundur, şeklinde net ifadeler kullanılması tutarsızlıklarının da net ifadesi olmuştu.

 

Aynı gün Remzi Kazmazla telefonda görüştük ve bana şunu söyledi: “Biz bir kaç kişi kaldık kelaynallar gibi. İnsanlar paraya ve güce tapıyor. Demek ki adalet, siyaset, özgürlük, kişilik, bilim, bilgi birikim, kalem, vicdan, karakter ve tüm değerler parayla satın alınabiliyormuş. Bunu bir kere daha gördük.

Adamlar kendisi söylüyor, bu işte en az yirmi tane usulsüz, hukuksuz, izinsiz taraf var, kısacası tutar taraf yok.

Raporlar objektif, bilimin ışığında, tarafsız vicdanları rahatlatan bir şekilde tutuluyor.

Sonra da bir telefonla her şey değişiyor. Kararlar yüz seksen derece tepetaklak oluyor. Kendilerine verilen talimat doğrultusunda kalemlerini, kişiliklerini ve vicdanlarını satabiliyorlar.

Oysa bu kadar emek verdiğin bilimin hürmetine, vicdanının sesini dinleyerek hukuktan yana verebileceğin bir karar, hukuk adına bir umut olabilirdi. Bu umut okyanusa atılan bir taş parçasının oluşturacağı dalgalar gibi yayılıp herkesi kapsayabilirdi.

Yapamadınız, korktunuz... Olsun... Artık koltuklarınız garanti! Sırtınız da yere gelmez! Ama nereye kadar? Bizim her şeye rağmen hukuka güvenimiz tamdır. İnsanlık adaletle ve vicdanlı insanların cesareti sayesinde kurtulacaktır.”

 

Ve maalesef bu rapor doğrultusunda mahkeme kararını verdi; davayı kaybettik…

 

Suyu, köyü, aklı, bilimi satın alanlar ve yandaşları, artık mutlu olabilirsiniz.

 

Bir de Remzi Kazmaz hakkında kısaca şunları söylemek istiyorum: Remzi Kazmaz’la yol yürümek güzel, aynı davaya inanmak daha güzel. Bir Ülkücü olarak Solcu bir aktivist, aksiyoner bir kişilik olan Remzi Kazmaz’la buluştuğumuz en yüce dava ise evrensel hukuk, insan hakları, demokrasi, yaşanabilir bir çevre ve vatanseverlik…

YORUMLAR