Fetih de Kurtuluşta bizim ortak değerlerimizdir. Geçen yıl Rize’de düzenlenen ve içeriğinde çok bir kahramanın “Rize’nin kurtuluşu yok” sözleriyle gündem olan Fetih etkinliği bu yılda düzenlenecek. Aynı etkinliğin bu yılda Rize'de Fetih'ten Zafere Rize adıyla yapılacak.
İsmail Kahraman'ın sözlerinden sonra bir açıklama gereği bile duymayan RİDEVA'nin başkanı bu yıl ki etkinlik öncesi yaptığı destek ziyaretlerine İsmail Kahraman ile başladı. Fetih de Kurtuluşta bizimdir. Millî Mücadeleyi kurtuluşu unutup sadece bu etkinliği yapmak kutuplaştırmaktır. Ayrıştırmaktır. İşte bu ayrımcılığın Rize’de kaybettirdiğini hala görmezden gelenler var.
Geçen yıl Rize'de yapılan Fetih etkinliği öncesi düzenlenen basın toplantısında endişelerimizi tek tek dile getirdik. Rize'de sevgi ve kardeşliği yaygınlaştırmak için yapıldığı söylenen etkinliğin tarihsel ayrımcılığa yol açacağı kaygılarımız tek tek söyledik. Bu sevgiyi yıllardır faaliyet gösterdiğiniz İstanbul’da yaysanız ya. Rize dernekçiliğinin temel hedefi Rize bayrağını yukarı taşımak olması gerekirken dernekçiliği siyasetin arka bahçesi haline getirdiniz.
MİLLİ MÜCADELE VE SONRASINDA KURTULUŞ VARDIR VE RİZE BİR CUMHURİYET ŞEHRİDİR
Etkinlik programı içinde paten ile ilgili ödül töreni olduğunu görünce program fetih ruhuna uygun program diyenlere "Fatih Sultan Mehmet Han Trabzon'u fethederken ayağında paten mi? Vardı diye sorduk. Hatta bir gazeteci arkadaşımız daha önce Rize'de ilki düzenlenen fetih etkinliğinde İsmail Kahraman'ın sarf ettiği Rize'nin kurtuluşu yoktur Kurtuluş yoktur sözlerinin yanlış olduğunu söylemesi bile bu vahim duruma mani olmaya yeterli olmadı. Bütün bu endişeler içinde geçen basın toplantısına çok sayıda basın mensubu katılmasına rağmen birkaç medya kuruluşunda haber yer aldı. Programdan önce yapılan yürüyüşte bakan ve İstanbul'da düzenlenen etkinliklerde aşina olduğumuz simalar en önde yürürken 100 metre boyundaki Türk Bayrağı konvoyun en önünde yer alması gerekirken en sonda yer aldı. İstanbul'da getirilen davetlilere rağmen kültür merkezinde beklenen katılım olmamıştı
MİLLİ MÜCADELE VE KURTULUŞ ATATÜRK’Ü CUMHURİYETİ HATIRLATIYOR DİYE Mİ?
Bu etkinliğin fikir babası İsmail Kahraman hayata geçiren ise İstanbul Rize Dernekler Federasyonu Vakfı RİDEVA idi. RİDEVA Başkanı etkinlik öncesi İstanbul'dan Rize iline gelmiş ilk ziyareti İkizdere'de köyünde bulunan İsmail Kahraman'a gerçekleştirmişti. Bu yılda ziyaretlerine aynı zat-ı muhteremle başladı. İsmail Kahraman bana göre beklenen konuşmasını yapmış "Şehirlerin düşman işgalinden kurtuluşundan dolayı kutlama yapılmaz. Cihan Harbi bitti, müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı ve öyle gittiler, çekildiler. Kurşun sıkmadık ki" diyerek Kurtuluşu Milli Cumhuriyeti hiçe sayan konuşmasını yaptı. 1461'de Sinop'tan başlayan seferlerde bazı anlaşmalar sağlansa da 17 gün süren ordu kuşatmasına karşın Trabzon İmparatorluğu teslim olmayı kabul etmedi. Kasım Paşa'nın kara ve denizden 32 gün süren kuşatması sonrası 15 Ağustos 1461'de Trabzon'a girildi ve kent fethedildi. Fetihle şehre giren Fatih, kentteki ilk namazını Hagios Manastırında kıldı ve burayı camiye çevirdi. Kasım Paşa'yı Vali atadıktan sonra da kentten ayrıldı. Bu fetihte merkezi Pazar olan Rize hiç anılmadı. İmparator David, Trabzon'a bağlı Rize dahil, yerleşimlerle biat etti. Fatih'in ordusu ve kanyonlarından hiçbiri Rize'ye geçmedi! Sahilde Çoruh Nehrine kadar olan topraklar, Hemşin dahil, savaşsız ve kuşatmasız Osmanlı hakimiyetine girdi. Hal böyle iken size göre fetih var, kurtuluş yok. Kurtuluş vardır ve Milli Mücadele, Kurtuluş demek Cumhuriyet demektir, Atatürk demektir.
ÇAY RİZE''YE CUMHURİYET'İN EN BÜYÜK ARMAĞANIDIR
Tarihi gerçekleri bilmeyen bazı art niyetli kişiler Rize şehrinin Rize’nin kurtuluşu yok, Ruslar kendileri çekildi masalları anlatılır dururlar. Bazıları da kurtuluşun Atatürk ve Cumhuriyet'i hatırlattığı için onu arka plana alır başka etkinliklere ağırlık verirler. Oya Rize bir Cumhuriyet şehridir ve çay Cumhuriyetin Rize iline armağanıdır.
ASKOROZ'DA DESTAN YAZILDI
Kahraman Kalkavan Bey’in bir avuç gönüllü ile Askoroz Deresi’nde verdiği mücadele ve çekilen onca zülüm hiçe sayılır. Bu durum bir şehrin geçmişine ve en önemlisi Rize şehitlerine saygısızlıktır. İstiklal Savaşımızda Rize’miz hep önemli rol oynamıştır. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde Rize delegeleri katılmıştır. Rizeliler sadece Rize ve çevresinin savunulmasıyla yetinmemiş, diğer bölgelerde de vatan savunmasına gönüllü katılmışlardır. İstiklal Savaşımızda silahaltına girme konusunda tereddüt etmeyen Rizeliler, ayrıca gönüllü olarak da milis güçler oluşturmuşlar, Kazım Karabekir Paşa komutasında Doğu Cephesi Harekâtı, Sakarya muharebelerine de en önde yer almışlardır. Kuvvetlerimiz için silah ve cephane naklinde de Dursun Kaptan başta olmak üzere aktif görevler almışlardır. Yine bölgemiz dışındaki mücadelede İpsiz Recep gibi gönüllülerin Marmara bölgesinde savunmaya katıldıklarını görüyoruz. Kurtuluş için başını ortaya koyan İpsiz Recep, Dursun Kaptan, Yamakoğlu, Metozade Hüseyin Efendi, İlyas Sami Kalkavanoğlu, Ketencioğlu Yakup, Metozade Hüseyin, Hemşinli Necati Memişoğlu, Mataracı Mehmet Efendi, Tuzcuoğlu Halit Ağa, Hafız Muharrem Keçeli, Hacıoğlu Hafız Mehmet, Ragıp Efendi, Rizeli Osman Saruhan Reis, Giritlioğlu Mesut Reis, Rizeli Şahinoğlu Ali Osman Kâhya, Pazarlı Altundiş Mustafa Kaptan, Ruşen Kalkavan Reis, Rizeli Şükrü Kalkavan Reis ve nice yiğit insanın torunları olduğumuzu unutmayalım.
RİZELİLERİN HEMŞEHRİSİ ATATÜRK
Milli Mücadele sürecinde Rizeliler Atatürk’ün hep yanında olmuşlar, kurtuluşa yürek koymuşlardır.
2 Aralık 1922 tarihinde Atatürk’ü, TBMM’nin ve siyasetin dışında bırakmak, yaklaşan seçimlerde milletvekili seçilmesini engellemek amacıyla TBMM’de bir kanun değişikliği öneren üç muhalif Milletvekili, gelecek seçimlerde Milletvekili olacakların doğdukları veya en az 5 yıl süreyle yaşadıkları yerlerden aday olmalarını istiyorlardı. Bu teklif açıkça Mustafa Kemal’e adaylık ve Milletvekilliği yolunu kapatıyordu. Doğduğu yer olan Selanik, yeni Cumhuriyet’in sınırları dışında kaldığı ve cepheden cepheye koşan Atatürk, İşte o günlerde, bu olayı da protesto etmek, Atatürk’ün yanında olduklarını belirtmek için Rizeliler, Atatürk’e hemşerilik teklifinde bulunurlar. 25 Nisan 1923 Yılında Rize’nin o dönemki idarecileri Atatürk'e telgraf çekerek Rize'nin Hemşerisi olmasını talep etmişler ve Atatürk' de bunu 28 Nisan 1923 yılında göndermiş olduğu telgrafla kabul etmiştir. 17 Eylül 1924 tarihinde Rize'yi ziyaret eden Atatürk ve beraberindekileri Hamidiye zırhlısından alıp karaya ulaştırmaya çalışan motor denizin şiddetinden muvaffak olamayınca Müftü Mahallesinden 20 yaşındaki Hakkı Şentürk, dayanamaz ve öne atılır. Denize koşup Atatürk’ü sırtına alarak karaya çıkarmak ister. Atatürk, bu isteği “Bırakın ayaklarım memleketimin sularında ıslansın” diyerek geri çevirirdi.
BÜTÜN RİZE KAYNADI
Bu gece rüya gördüm bütün Rize kaynadı Sabahtan kalktım, baktım bütün Rize oynadı
Askerler martinini hem sildi, hem yağladı Uşaklar silahını omzuna bağladı
Bizim gemi yürüdi Hopa’dan asker aldı Askerini gezdürdi devletimiz mil aldı
Kemer’den vapur açtı sancakları parladı Bizim bu topraklarda çok analar ağladı….
Düşman Rize’ye doğru ilerliyordu. Şehrin beş kilometre doğusunda Taşlıdere’nin sol sahilinde Binbaşı Kahraman Kalkavan komutasındaki 600 - 700 erden oluşan sahil muhafız taburu düşmanı bekliyordu. Türk kuvvetleri düşmanın köprüyü geçmesine mâni olmak için hâkim tepeleri tutmuş vaziyetteydi. Sabah şafakla beraber Türk siperleri tarafından düşmanın topçu bataryaları seri ve şiddetli bir ateş altına alınıyordu. Bu cehennem ateşi tam dört saat devam ediyordu. Türkler kaçmıştır diyen Ruslar köprüyü geçmek için ilerliyorlar. Köprü ortasına varır varmaz Mehmetçiğin gür sesi duyuluyor. Allah Allah nidaları yeri göğü inletiyordu. Neye uğradığını anlayamayan Moskof geri çekilmek istiyorsa da Mehmetçiğin fişeği vazifesini yapıyor. Binlerce düşman Taşlı Dere sularına karışıyordu. Düşman topçusu daha şiddetli ölüm yağdırıyordu. Hiç ara vermeden bu ecel yağmuru akşam kararıncaya kadar devam ediyor. Moskof tekrar taarruza geçiyorsa da köprüyü geçmeğe muvaffak olamıyordu.
TAŞLIDERE ANAFARTALARI ANIMSATIYORDU
Sekiz saat fasılasız devam eden top ateşi himayesinde köprüyü geçmek isteyen düşman Mehmetçiğin mavzeri önünde eğilmeğe mecbur kalıyordu. Her geçen gün düşman biraz daha takviye oluyor ve denizden de amansız bir bombardıman dinmek bilmiyor. Harp bütün şiddet ile devam ediyor. Türkler gittikçe azalmakta, Moskof ise gittikçe arkadan cephane, yiyecek ve asker almaktaydı. Kuvvetlerimiz üç yüz kişiye indiği halde Mehmetçik hâlâ bir adım geriye çekilmemişti. Kahraman bey Taşlıdere’de edata bir Analarla oluşturuyordu.
KALKAVAN’IN YARDIMINA MATARACI YETİŞİYORDU
Kahraman Bey “Düşman ne kadar kuvvetli olursa olsun, gökten ölüm yağsa bir adım geri çekilmem” diyordu. Bunun üzerine süvari komutanın bir de şifahi emri olduğunu belirtiyordu. Komutan “hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Vatanın her karış toprağı düşman kanı ile sulanmadıkça düşmandan kaçacak tek bir Türk yoktur. Fakat parça parça kuvvetleri bir araya toplamamız için geri çekilmenizi ve bu çekilmeyi mümkün olduğu kadar zayiatsız başarmamız lâzımdır” şeklinde emrediyordu. Kahraman Bey bunun üzerine çekilmeyi kabul ediyordu. Kahraman Bey daha sonra cebinden defteri çıkarıp bir şeyler yazıyor ve yazdıklarını Ömer Çavuş’a vererek “hemen şehre gitmesini Mehmet Mataracı’yı bulup yazdığı mektubu ona vermesini emrediyordu. Binbaşı Kahraman Bey bu mektubunda geri çekilme, emri aldığını ve bu emri zayiatsız yerine getirebilmek için siperlerin siviller tarafından hiç olmazsa bir iki saat daha müdafaa edilmesinin lâzım geldiğini ve gönüllülerin temin edilip derhal gönderilmelerini istiyordu. Ertesi günün akşamı bu gönüllü kahramanlar Mehmetçiklerin aralarında yer almaya başlıyorlardı. Gelen gönüllü sayısı iki yüz elli kişiden oluşuyor ve bunların arasında yirmi kişi yetmiş yaşının üzerine idi.
TAŞLIDERE FEDAİLERİ
Köprüyü yine geçemeyen düşman kudurmuşa dönmüştü ki o gün bütün gün ve gece top ateşi durmadan devam ettiriyordu. Kahramanların birçoğu şehit olmuş, kimi yaralanmıştı. Ancak üç arkadaş sağ kalmıştı. Civar köy kadınları yaralıları evlerine alıp getiriyor, onlar da son vazifelerini yapıyorlardı. Muharebenin sekizinci günü bütün kuvvetiyle saldıran Ruslar köprüyü geçmeye muvaffak oluyorlar. Sağ kalan üç arkadaştan ikisi daha sonra şehit oluyor, Hasan da ağır yaralanıyordu. Teslim olmayı şanına yediremeyen bu kahraman Rizeli belinden çıkardığı piştofu alnına dayayarak “Allah’ım beni affet, şu kâfir Moskof”un' kurşunu ile ölmek istemiyorum; diyor ve bir saniye sonra al kanlar içinde uzanıyordu. Halk daha sonra şehitlerine koşuyor. Bütün şehitler itina ile ve bütün dini vecibeler yerine getirilerek defnediliyor. Daha sonra yol açmak için buralar kazılıyor. O rutubetli yerde şehitlerin bütün elbiseleri çürüdüğü halde bedenlerinin hiç bozulmadan durduğunu gören vatandaşlar hocalara koşuyordu. Çürümüş elbiselerin içinde kırk-elli kuruş gümüş para çıkıyor. Kimsenin eli vatan için canlarını feda eden şehitlerin paralarına gitmiyor. Sonunda karar veriliyor, bu paralarla bir çeşme yaptırılıyor ve çeşmenin adı “şehitler çeşmesi” konuyordu.
DÜŞMAN KOMUTANI: BU MİLLET ESİR EDİLEMEZ
Tepeleri zapt eden düşman komutanı siperleri geziyordu. Muazzam kuvvetini bir adım ileri attırmayan bu bir avuç sivilin yaptığı kahramanlık karşısın, da hayranlığını gizleyemeyerek: “Bu millet esir edilemez. Bütün uğraşmalarımız beyhude.. Türkler vatanlarını nasıl olsa bizden geri alacaklardır. Tarih, böyle kahramanların toprağında düşman çizmesinin uzun zaman dolaşamayacağını ispat etmiştir” der.