Ekonomik zorlukların ülkemizi kuşattığı bu dönemde, özellikle hizmet sektöründe görev yapan bazı yetkililerin ilgisizliği, sessizliği ve sahadaki olumsuzluklara gözlerini kapaması kabul edilemez bir ihmalkârlıktır. Bu şehir, geleceğini turizmde ararken; bu alanı hoyratça kullananlar, yarınlarımızdan çalıyor.
Siyasetçilerden bürokratlara, STK’lardan sektör temsilcilerine kadar herkesin dilinde aynı cümle var: “Bu şehrin geleceği turizmde.” Peki ya sahada ne oluyor?
Ne yazık ki, hizmet sektörünün birçok noktasında "bugünü kurtarma" anlayışı hâkim. Gelen yerli ve yabancı turistlere adeta düşman gözüyle bakılıyor. “Ne koparırsam kârdır” zihniyetiyle hareket eden bazı işletmeler, bu şehre büyük zarar veriyor. Haber merkezimize gelen şikâyetler bunun açık göstergesidir. Ancak araştırdığımızda görüyoruz ki, bu gibi durumlarda müdahale için turistin bizzat fatura ile şikâyette bulunması gerekiyor. Demek ki belediyelerin, turizm ve ticaret müdürlüklerinin bu konuda neredeyse hiçbir işlevi yok.
Dertliyim… Gerçekten dertliyim. Ekonomik kriz var diye bu şehrin geleceğini hiçe saymak kimsenin hakkı değildir!
Özellikle son dönemde bungalow evler başta olmak üzere bazı turizm tesisleri hakkında gelen şikâyetler düşündürücü. Denetimsizce açılan, ruhsatları başıboş verilen bu yerler, genç kadınların dahi konaklamaktan çekindiği hâle gelmiş durumda. Bir çürük elma tüm sepeti bozmamalı. Bu gibi yerler için açık ve net bir denetim mekanizması kurulmalı. Turistler, mağduriyet yaşadığında ne yapacaklarını bilmiyor. Polis mi, jandarma mı, belediye mi? Bu şehir sahipsiz mi?
Önümüzde çok önemli bir uluslararası organizasyon var: UTMB Dağ Maratonu. On binlerce sporcu ve turist Rize’ye gelecek. Ancak hâlâ konaklama tesisleri ve hizmet kalitesi konusunda ciddi eksikler var. Bu sorunları çözmeden dünyanın gözü önünde rezil olmayalım!
Bir diğer önemli konu: Çay bahçeleri…
Rize’den başlayarak Ordu’ya kadar çay tarlalarının plansızca genişletildiğini görüyoruz. Oysa ki kanunlar açık; isteyen istediği yere çay dikemez. Denetim var mı? Yok. Bazı kesimler, “çay tarımı yaygınlaşsın” diyerek aslında ÇAYKUR’u zayıflatmak, bölge üreticisini sistem dışına itmek istiyor. Amaçları Rize’nin geleceği değil; bu şehirden göçü teşvik etmek.
Trabzon, Giresun, Ordu gibi illerde fındık bahçeleri sökülüp çay dikiliyor. O illerin valileri nerede? Kanunları uygulamak için neyi bekliyorlar?
Rize’deki bazı “akil adamlar”, çay tarımı konusunda da sessiz. Odalar, STK’lar, birlikler… Rize’nin sesi olmanız gereken yerde yoksunuz! Yarın Samsun’da çay tarlaları açıldığında kimse şaşırmasın. Gürcistan’da çaycılığın başına gelenler bu bölgenin de kaderi olabilir. Şimdi önlem alın, hiç değilse gündem yaratın.
Gelelim spora…
Ekrem Orhon Stadı yıkıldı, Şenol Birol Tesisleri henüz tamamlanmadı. Aradaki 5-10 yıllık boşlukta bir nesil kayboldu. Amatör spor kulüpleri bir bir kapanıyor. Uyuşturucuyla mücadelede en büyük siperimiz olan sporun çöküşü gözlerimizin önünde yaşanıyor. Kamu kurumlarının amatör branşları bile yok oluyor.
Oysaki bu şehirde onlarca özel sektör kuruluşu var. Buradan sesleniyorum: Eyy Küba purosu içen sanayiciler! Çocuklarımızı kaybetmek istemiyorsak, spor kulüplerine sahip çıkın. Bugün sahipsiz kalan o çocuklar, yarın sizin başınızı derde sokabilir. Unutmayın; parayla tutulan korumalar, uyuşturucu bataklığına düşmüş bir nesilden sizi koruyamaz!
Son sözüm:
Bu şehir, göz göre göre elden gidiyor. Rize’nin geleceği için her kesimin taşın altına elini koyması gerekiyor. Aksi hâlde, kaybedilen sadece bir şehir değil; nesiller olacak!
Saygılarımla.