Bu kâinattaki en büyük düşmanımızın nefsimizle iş birliği halinde olan şeytan olduğunu bilin.
Siz, kendinizin en büyük düşmanısınız.
Yani ne yapsanız daimî zikre ulaşana kadar nefsinizden kurtulamazsınız..
O’nu sevmek sizin fedakârlığınıza bağlı.
Sevgi neyi sağlar? Sizin mutluluğunuzu sağlar. Unutmayın, ne yaparsanız yapın; siz ALLAH ’a bir iyilikte veya siz ALLAH ’a bir kötülükte bulunamazsınız.
ALLAH ’a hiç bir kötülük yapamayacağınız gibi, O’na bir iyilik yapmak yetkisinde de değilsiniz.
Hepiniz bizim gibi netice itibariyle bir mahlûksunuz ve ALLAH ‘ü Tealâ ’yla ileri makamlarda kendinizi mukayese edeceksiniz ve kocaman bir sıfır göreceksiniz kendinizde. ALLAH ’ın 99 esmasının her birinde tamlığı ve mükemmeliyeti temsil ettiğini göreceksiniz, sizin de sıfırı.
Bu, o makamın işaretidir. Köleliğin en üst noktasına ulaştığınız, köleliğin en üst noktasında hürriyetin en üstününü tattığınız yer.
İki ters kavram orada gerçek anlamını bulur.
Hiç kimsenin aklı ermez; köleliğin en üst noktasında, en büyük hürriyetin varlığı. İşte size bir bilmece.
Gerçekten tasavvuf öyle bir sistemdir ki sizi köleliğin en üst noktasına ulaştırır, en derinine ulaştırır.
Azat kabul etmez bir köle olursunuz ALLAH ‘ü Tealâ’ya, azatsız köle.
“Ben ALLAH ’a zekâtım” dersiniz, “Ben ALLAH ’ın azat kabul etmez kölesiyim.
Hayatım da dâhil olmak üzere bana ait olduğunu zannettiğim; eskiden bana ait olduğunu zannettiğim her şey, artık öğrendim ki bana değil, O’na (ALLAH ’a) aitmiş.
O mülkünde dilediği gibi tasarruf eder, benim üzerinde de.
İşte bunu söylediğiniz zaman tünelin en uzun, en üstün noktasına ulaştınız. En derin köle oldunuz ALLAH ‘ü Tealâ’ ya. Mükâfatınız, sonsuz hürriyet. Çünkü o zaman ALLAH ‘ü Tealâ’nın size bütün kâinatı açtığını, cehennemi de gösterdiğini ama cenneti de gösterdiğini göreceksiniz. Evet, üstelik size ait olan bölümü de, orada hangi şartlar altında yaşayacağınızı da.
Onun ne kadar muhteşem bir şey olduğunu gördüğünüz zaman anlayacaksınız. O’nunla dostluk, bu dünyada satın alabileceğiniz her şeyin o kadar ötesindedir ki bunu kelimelerle anlatmak hiçbir şekilde mümkün olmaz. Göreceksiniz ve yaşayacaksınız ve çok şükredeceksiniz ALLAH ‘ü Tealâ’ ya.
ALLAH size onları ihsan ettiği zaman ve pencereleri açıp etrafa bağırmak gelecek içinizden. Mutluyum, bütün insanlar benim mutluluğumu duysun diye bağırmak gelecek içinizden.
Bir gün O’nu göreceksiniz. Ne kadar birbirimize benzediğimizi hayretler içinde müşahede edeceksiniz.
Bütün güzellikleri yaşayacaksınız ve tasavvufa girdiğiniz için, ALLAH ’ın yolunda olduğunuz için her gün ALLAH ‘ü Tealâ’ya sonsuz şükürlerle hamd edeceksiniz.
Bu zevkleri yaşamadıkça bu sonsuz şükrün ve hamdin yapılmamasını tabii karşılıyorum.
Şunu da unutmayın; ne kadar çok şükrederseniz ALLAH ’ın size olan ihsanlarına o kadar çabuk menzilinize erersiniz. O ALLAH, müracaat merciiniz.
Her zaman müracaat edilmesini bekler ve ister.
Saadeti bütün boyutlarıyla yaşayacaksınız ve başkaları size hep imrenecekler. Davranışlarınızla onlara mutlu bir insanın nasıl yaşayacağını göstereceksiniz.
Bütün problemleri olgunlukla karşılamasını öğreneceksiniz. Nefsinizdeki afetler azaldıkça problemlerin üzerinizdeki yükü giderek hafifleyecek.
Hiç üzülmeyecek misiniz? İnsanlara acıyacaksınız, onlar için üzüleceksiniz.
Eğer siz bir zekâtsanız, kendiniz için üzülmek umurunuza bile gelmeyecek.
Sizin için başkaları söz konusu olacak.
Size ait olan her şeyin aslında onların olduğunu, onların ihtiyacı için size verildiğini, her vazifenin başka insanlara hizmet etmek için bir vesile olduğunu öğreneceksiniz.
Bu öğrendiğinizi tatbikata geçirdiğiniz sürece, o tatbikatın artış oranınca mutluluğunuz artacak.
Siz başkalarına ne kadar mutluluk verebiliyorsunuz, işte o kadar mutluluk.
İnsanı saadete götüren haz dolu şey başkalarına verebileceğiniz mutluluk seviyesidir.
