Yukarıdaki metinde gençlerin siyasete ve sosyal sorumluluklara ilgilerinin azaldığı, daha çok teknoloji, marka ve eğlence gibi konulara odaklandıkları belirtilmektedir. Bu durumun 12 Eylül 1980 askeri darbesinin etkileriyle ilişkilendirildiği ifade edilmektedir. Darbenin yarattığı siyasi ve sosyal ortam, darbe sonrası uygulanan kapitalist ekonomi modeli, gelişen medya sektörü ve küreselleşen dünya gibi faktörlerin gençlerin değerlerinde ve davranışlarında değişikliklere yol açtığı iddia edilmektedir.
Sosyologlar ve akademisyenler, gençlerin politik ve sosyal meselelere ilgilerinin azaldığını, iletişim teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla birlikte bireysel ve yüzeysel ilişkilerin arttığını ifade etmektedir. Gençlerin daha çok internet ve sosyal medya üzerinden iletişim kurdukları ve bu nedenle gerçek dünya deneyimlerinden uzak kaldıkları belirtilmektedir. Aynı zamanda gençlerin kitap okuma alışkanlıklarının azaldığı ve marka, eğlence gibi konuların ön plana çıktığı vurgulanmaktadır.
Bazı sosyal bilimciler ise gençlerin değişen koşullar altında yetiştiğini ve bu nedenle farklı bir gençlik deneyimi yaşadıklarını savunmaktadır. İletişim teknolojilerinin ve dijitalleşmenin gençler üzerinde büyük etkisi olduğu, ancak gençlerin iletişim okuryazarlığı konusunda yeterli alt yapıya sahip olmadığı ifade edilmektedir. Bu durumun gençlerin iletişim araçlarını etkili bir şekilde kullanmalarını engellediği ve bilgiye ulaşımın kolaylaşmasına rağmen yaşamı kolaylaştırmak için yeterli şekilde kullanılmadığı belirtilmektedir.
Öte yandan, gençlerin eleştirilere karşı kendilerini savundukları ve geçmişteki siyasi olayların sorumluluğunun kendilerine yüklenmesinin haksız olduğunu ifade ettikleri aktarılmaktadır. Gençler, globalleşen dünyaya ayak uydurmanın gerekliliğine vurgu yaparak, daha fazla internet kullanmaları ve marka tercih etmelerinin kendilerini daha iyi hissetmekle ilgili olduğunu savunmaktadırlar.
Sonuç olarak, gençlik iletişim teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla birlikte değişen bir deneyim yaşadığı, politik ve sosyal konulara ilgisinin azaldığı, teknoloji ve marka düşkünü olarak anılmak istemediklerini vurgulamaktadırlar.
Gençlik Neden Ülke Sorunları İle İlgilenmemektedirler Sorusu Ne kadar Doğru?
Dünyadaki dinamik gelişmeleri çoğunlukla elitler, teknoloji kullanıcıları, felsefeciler ve aydınlar tarafından önerilir ve harekete geçirirler. Teknoloji kullanımını ve dinamikleri doğal olarak önce gençlik öğrenmek ve yaşamlarına uygulamak isterler. Gelişmiş ülkelerde yaygınlaşmaya başlayan iletişim teknolojileri çağının başlangıcında ülkemizde yaşanan sıkıyönetim dönemi, geçmişte yaşanan çatışmalı dönemin sorumluluğunu gençliğe mal edilmesi nedeniyle gençliğin siyaseten uzak durulması resmi olarak dönemin yöneticileri tarafından istendi. Dünyada teknoloji ve iletişim çağı kırılması dönemi yaşanırken gençliğin kitap okuması ve sosyal hayta yer alması istenmedi. Ancak yıllar sonra gençliğin apolitik olduğu ve ülke sorunlarına sahip çıkılmadığı şikâyetleri yükseldi. Basında çok sık gençliğe yapılan eleştirilere gençlerde 1980 öncesinin mirasından bizi sorumlu tutmasınız.
Bu konuda tanına sosyal bilimcileri ve meslek örgütleri yer yer görüşlerini belirtiyorlar. Üniversite hocası olarak gençleri iyi eğitmek için daha çok okumalarını önerdiğimizde gençliğin belirli konularda okumaktan ve temel akademik nosyondan yoksun olduğunu görmek benimde ilgimi çekmektedir.
Gelişmeler konusunda basına yansıyan birkaç önemli bilgiyi derleyerek konuya ışık utmaya çalışıyor. En son Sosyolog ve Bahçeşehir Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nilüfer Narlı, ''Gençlik bugün dünyaya daha açık ve dünyayı daha yakından takip ediyor" diye konuştu.
Gençler ise “12 Eylül 1980 askeri darbesinin yarattığı sosyal ve siyasal yozlaşmanın faturasının bize kesilmesi doğru değil” diyorlar. Aslında bütünlüklü bir analiz yapılacak olunursa gençler haklı; ancak gereğini yapıyorlar mı dendiğinde ise gençlik çağının gereği olan dinamik ve üretkenliği sergilememektedir.
Gençler için, çok değil bundan yaklaşık 20-25 yıl önceki (1980 öncesi) eşitlik, hak, özgürlük, adalet kavramları yaşamlarında çok önemli bir yer tutarken şimdilerde bu kavramlardan haberdar bile değiller. Artık, para, marka, internet, cep telefonları ve eğlence hayatı gençlerin en önemli gündem maddeleri. Sosyologlara göre, 1980 öncesinin politik gençliğiyle 1980 sonrasının depolitize olmuş gençliği arasındaki bu derin uçurumun nedeni ise 12 Eylül cuntasının yarattığı siyasi ve sosyal ortam, darbe sonrası iktidara gelen Turgut Özal 'ın uyguladığı kapitalist ekonomi modeli, gelişen medya sektörü ve küreselleşen dünya.
Bu konuda sosyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Birsen Gökçe, 'İki kuşak birbirinden çok farklı yetişti' diyor.
Her dönemin kendi koşullarının gençlerin yetişmesinde önemli rol oynadığını düşünen Sosyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Birsen Gökçe , ''İki kuşak birbirinden çok farklı yetişti. 1980 kuşağı askeri müdahale ile yetişti. Anneleri ve babaları tarafından 'Olaylara karışmayın' direktifleriyle büyüdükleri için sadece kendi soysal-spor oyun ve ders çalışma çevrelerinde kaldılar'' diyor. 12 Eylül yönetimi bilinçli ve isteyerek gençliğin yalnızca genç olarak oynaması ve derslerini yapması istenmişti.
Gökçe, değişen ve gelişen teknolojinin de önemine dikkat çekerek internetin gençlerin hayatında çok fazla yer tutmasını eleştiriyor. Gökçe, ''İnternetten her şeye kavuşma imkânı var. Bu teknoloji gençlerin toplumdan uzaklaşmalarına yol açtı. İnsanlar arası ilişkiler giderek azalıyor. Bilgisayar başına oturduklarında her türlü ihtiyacı evlerine getirebiliyorlar. Artık kitapçılara, mağazalara, bankalara gitmek ihtiyacı kalmadı. Toplumda çeşitli kişilerle ilişki kesilmiş durumda. İnsanlar arası ilişkilerde edinilmesi gereken deneyimlerden uzakta yetişiyorlar. İnsanlarla bire bir iletişim kurmak yerine teknoloji aracılığıyla iletişim kuruyorlar. Bu tür ikincil ilişkiler sonucu edinilen deneyimler gençlerin çok daha farklı yetişmesine neden oluyor'' diye konuşuyor. Tabii dün interneti bugün gençler internet yerine diğer sosyal medya kanallarında küçük küçük ansiklopedik bilgi yığınları arasında geziniyorlar. Gençlik sosyal medyanın sunduğu yoğun enformasyon ve bilgi kaynakları içinde esaslı kitap okumak, eleştirel yazı okuma ve eleştiri yazması ortamını ellerinden alış görülüyor.
Marka Her Şeyden Önemli Duruma Gelmiş Görülüyor
Sosyolog ve Bahçeşehir Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nilüfer Narlı da, ''1980 öncesi gençliği daha politizeydi, onların değerlerinde emperyalizme karşı bir duruş vardı. Adalet ve özgürlük gibi kavramları aşırı sağcılar değil, solcular kullanıyorlardı. Bugünün gençliğinin farkı politize olmamaları ve çok daha liberalizmi tanımlanmalarıdır. Şimdiki gençlik için adalet ve özgürlük kavramları tamamen önemsiz diyemeyiz. Gençlik bugün dünyaya daha açık ve dünyayı daha yakından takip ediyor. Bugünün gençliğinin en büyük farkı internetten yararlanabilmeleri, 1980'lerde ise daha fazla kitap okuyorlardı. Şimdi onlar için tüketmek ve marka daha önemli'' hale geldi diyor.
İlgili araştırmalardan veya uzman sosyologların görüşleri önemli ancak daha çok araştırma sonuçları gerekiyor. Türkiye’nin üniversite Gençliği, Kıyı Bölgeleri, İç Anadolu, Karadeniz ve Güneydoğu Bölgeleri gençleri ayrı ayrı irdelenmeli. Gençliği ve beklentileri bilmeden yapılacak değerlendirmeler yetersiz analizlere neden olabilir.
Düşünceleri, tercihleri, beklentileri nedeniyle hemen her kesim tarafından çok ağır bir şekilde eleştirilen günümüz gençliği ise 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yarattığı sosyal ve siyasal yozlaşmanın faturasının kendilerine kesilmesinin de doğru olmadığına inanıyor. Çok da haksız sayılmazlar. Geçmişte merkez sağ ve solda siyaset yapanlar ve merkezin dışında aktif olan sağ ve sol gruplar fikri tartışma yerine saç-baş ve silahlı kavgaya giriştiler. Her iki taraftan da çok kıymetli zeki inşalar öldürüldü. Olayları önlemesi gerek güçler sonunda müdahalede bulundu ve bir gecede her şey nasıl durduysa surdu. Doğal olarak gençlerde, ''Bize yönelik suçlamaları kabul edemeyiz. Globalleşen dünyaya ayak uydurmak gerekiyor. Biz de bu anlamda daha çok internetteyiz, marka giyinmek istiyoruz. Çünkü daha güzel, dayanıklı. Biz gençler olarak daha iyi şeyleri hakkımız olarak görüyoruz'' diyorlar.
Tabii 1980 ve sonrası dünyada iletişim teknolojilerinin hayatın her alanında kullanıldığı, dijitalleşme iletişim ağları yaşamda yeni bir kırılma yaratmıştı. Gençler fırsatı kaçırmadı. Ancak iletişim tekniklerini, iletişim okuryazarlığını etkili kullanma konusunda yeterli alt yapıya sahip olmadığı kanaatindeyim. Günümüzde iletişim ağları farklılaştı, bilgiye ulaşım yaşamın her alanına hata yapay zeka çağının bütün olanakları mevcut, ancak ne denli yaşamı kolaylaştırmak için kullanıyoruz? İş ve ticaret çevreleri yapay zekaya önem veriyor. Kamu ve eğitim kurumları ne tür öngörü, plan-program ve hazırlıklara sahip olduklarını bilmiyoruz.
Gerçek Kendi İfadeleri İle Yaşam Örnekleri veya Kişisel Deneyimler Önemli.
1980'li yılların gençliği ile günümüz gençliğini karşılaştıran üniversiteli gençliğin değerlendirmeleri özetle şöyle:
Elmas Tuğçe Kocagil: 1980'lerde önce de askeri darbe vardı. Gençler bunun etkisiyle büyüdü, gelişti ve yetiştiler. Gençlik bu siyasal ortamdan etkilendi. Bir gruba dahil olma düşüncesi vardı.
O dönemin her genci mutlaka bir grubun içinde ve belli siyasal görüşlere sahipti. Onlar farklı yetişti, biz farklı yetişiyoruz. Bizler de toplumun sorunlarına karşı duyarlıyız, ancak örgütlü değiliz. Yetiştiğimiz ortam farklı. Biz sorunlara ilgisiz değiliz. Bu şekilde gösterilmemize çok üzülürüm.
Güzün Öztüzün: Bugünkü siyasi iktidarın politikaları, gençlere yönelik değil. Aksine gençleri dışlıyor, bizleri geri, ortaçağ karanlığına götürecek düşüncelere sevk etmek istiyor. “gençlerin siyasetin dışına çıkarılmak birbirinden kopuk ayrımcı bir gençlik yetiştirilmek isteniyor. Ama gençler akıllı, ne yaptığını biliyor. Siyasal iktidarın ve ayrımcı güçlerin oyununa gelmeyecek kadar akıllı gençlik yetişiyor. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Bizi sorumsuz, marka tutkunu bir nesil olarak görmeyin” diyor.
Begüm Şimşek: Siyasal olaylara karşı duyarlılığımız konusunda yetiştiğimiz ortamın etkisi büyük. 1990'lardan sonra Özal döneminin uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalar gençliği gelecek kaygısı içine soktu. Eğitimin önemini hiçe saydı. 1980'li yıllardan önceki eğitim anlayışı bugün ne yazık ki yok. Bizler ne yazık ki 'Benim memurum işini bilir', 'Anayasayı bir kez delmekle bir şey olmaz' anlayışı ile yetişen kuşağın devamıyız.
'Metropol gençliği ne istiyor?
Kentlerde Yaşayan Gençler Her Şeyin Sanal Olduğunu Dile Getiriyor.
Metropol gençliği, yeşil alanların azlığından, ulaşım sorunundan şikâyet ediyor, yaşıtlarıyla olan ilişkilerinin 'Asansör arkadaşlığı' ile sınırlı kaldığını belirtiyor.
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi, Kadıköy Belediyesi ile İstanbul Bilim ve Sanat Merkezi (BİLSEM) işbirliği ile düzenlenen ''Metropolde Genç Olmak'' konulu panelde konuşan gençler, nasıl bir kentte yaşamak istediklerini hazırladıkları projelerle anlattılar. Gençlere söz verilmesi ile gençliğin sesinin bugün ve yarına ışık tutulacak çok önemli tespitler öne çıkmaktadır.
''Nefes almak istiyoruz. Yeşil alanlar bile artık suni'' diye konuşan 10. sınıf öğrencisi Harika Sekmen, İstanbul'da boş olan her alanın yeşillendirilmesi gerektiğini söyledi. Metropolde yaşamanın bir zorluğunun da arkadaşlık ilişkilerinin zayıflığı olduğunu anlatan Sekmen, ''Arkadaşlıklar, asansör arkadaşlığına döndü. Televizyondan bile uzaklaşıp bilgisayar oyunlarına gömüldük. Bu yüzden duyarsızlaştığımızı ve yaşamdan uzaklaştığımızı hissediyorum'' dedi. İstanbul'un birçok semtinde yaşanan kap-kaç, gasp gibi olayların sosyal hayatlarını olumsuz etkilediğine dikkat çeken Ahsen Özkan adlı öğrenci de, ''Ailelerimiz sokaklar tehlikeli olduğu için bir saatten sonra dışarı çıkmamıza ve belli yerlere gitmemize izin vermiyorlar'' diye konuştu.
Göç İle Kente Gelen Gençlik İkilemde mi Kalıyorlar?
Kent yönetiminde gençlere söz hakkı verilmesini isteyen Ahsen Özkan, ''Halkın fikirlerine önem veren, isteklerine göre karar veren, gençlere söz hakkı tanıyan kent yöneticileri istiyoruz'' diyor. İstanbul'da ulaşım sorununa da değinen Özkan, ''Okula ya da sinemaya, tiyatroya gitmek için bile en az 3 araç değiştirmek gerekiyor. Her semt kültürel faaliyetler açısından eşit olmalı. Her semtte tiyatro, kütüphane bulunmalı'' diye konuştu. Ayrıca göç nedeniyle İstanbul'da ''Etkileşim yerine çatışma'' olduğunu dile getiren Özkan, göç edenlerin ikilemde kaldığını ve şehre adapte olamadıklarını belirtti. Gençler, eğitim sistemindeki eşitsizlikte İstanbul'a yaşanan göçün etkili olduğunu da dile getirdiler. Bugün geriye doğur bakıldığında, kırsaldan kete göçen ve Suriyeli göçmenlerin durumu bütünlüklü analiz edildiğinde gençlik sokağın dilini daha iyi okumuşlar. Sanırım politikacılar ve kent yöneticileri gençliği görmemezlikten gelmişler. Günümüzde genç nüfusun oylarının sayısının artması beraberinde gençlere olan önem artış görülüyor.
Söz konusu TMMOB ''Metropolde Genç Olmak'' toplantısında ortaya çıkan görüşler kentte yaşayan birçok insanın aslında kentli olma bilincinden uzak olduğunu gösteriyor. Çoğumuz kırsaldan kente gelince eğitimli olmamıza rağmen zorluk yaşamıştık. Halende büyük kentlere göç etmiş çok sayıda okuma yazması olmayan, gazete okumayan, sinema –tiyatroya gitmeyen, büyük kent çeperlerinde inek besleyen kısalı yaşayan bilyonlar var. Alman bir arkadaşım, şaka yollu sizin Türkler halen Türkiye’yi yaşıyorlar demişti. Ne yazık ki durum bu. Ancak geçlere eğitim kurumlarında yolu ile ve eğitim kurmalarının tiyatro etkinlikleri, sanatsal ve sosyal etkinlikleri ile gelişen dünyanın gelişmelerinden haberdar edilmesi ve farkındalık bilince erken dönemlerde verilebilir. Bu bağlamın Ortaöğretimde gençliğe eğitim-bilim-sanat olanakları üzerinde; eleştiri, tartışma, aydınlanma ve farklılaşma kazanılarak geleceğin yetişkin bireyleri olarak dünya ile yarışın ve hak ettiği yeri alsınlar.
Sosyologların analizleri ve gençlerin kendilerini ifade edebildiği kadarı ile gençler arasında siyasi meselelere ilgi duyan, sosyal sorumluluklarını yerine getirmek isteyen ve toplumsal değişim için çabalamak isteyenler kadar ilgisiz olanlarda var. Çevre sorunlarına duyarlılık gösteren ve sürdürülebilirlik projelerine katkı sunan gençlerin varlığı umut verici. Gençler arasında eşitlik, insan hakları ve adalet gibi konulara odaklanan sosyal aktivist grupların varlığı geçmişe göre az olsa da yine de kendi seslerini ve sorunları geniş kamuoyu ile duyurmak için değişik platformlardan yararlanmaya çalışan gençlik grupları mevcuttur.
Buna rağmen günümüz gençliği teknolojiye, markalara ve eğlence gibi konulara olan ilgileri daha yaygındır. Gençler günümüzün teknolojik imkânlarını kullanarak sosyal medya ortamları üzerinden toplumsal meseleleri tartışabilir, geleceğe ilişkin talep ve önerilerini geliştirerek gelecekleri hakkında söz sahibi olmak istediklerini, daha iyi eğitim ve imkân talebinden bulunabilirler.
Sonuç olarak vargım:
Yazımın ana temasını oluşturan gençlerin sosyal sorumluluklara olan ilgisinin azaldığı ve popüler kültür ve teknolojiye odaklandığı fikri konusunda çak az istatistik ve/ya araştırma sonuçları bulunmaktadır. Gençlerin neden sosyal sorumluluklara daha az ilgi gösterdiği eleştirisi yerine neden gençler ilgisiz? Gençler tek başına ilgisiz mi? Siyaset kurumunun bundaki dâhili nedir? sorgulanmalıdır. İleri teknolojinin gençler üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri, teknolojiye ulaşma konusundaki olanaklar, eğitim sistemi veya medyanın gençler üzerindeki rolü gibi faktörleri ciddi olarak üniversiteler, Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı tarafından ele alınması gerekmez mi? Yalnızca, iyi insan ol, sağa sola karışma, büyüklerini dinle demekle artık çağı yakalamak çok mümkün değil ve 21 yy gereklerinden olan eleştirel düşünme teknik ve yetkinliklerine sahip olmak gerekir.
Evet her ülkenin dinamik-zinde güçleri gençlerdir. Gelecekleri için daha duyarlı ve ülkelerinin sorunlara sahip çıkmaları, dönüştürücü düşünce sistemlerine sahip olmaları beklenir. Tutuk, geçmişe takılmış olmak, çağın gereklerini yerine getirmeyen hiçbir toplumun geleceği de olmaz. Tabii gençliğin üretici ve dönüştürücü olması için öncelikle siyasi yapı ve devlet tarafından özgürlük ortamı hazırlanmalı. Düşüncelerinden ve eleştirel tutumlarından dolayı yargılanmalı. Kendini gerçekleştirecek, eğitim-sanat ve felsefe yapma ortamı sağlanmalı. Gençliğin maddi durumuna uygun sosyal ve kültürel olanaklar yaratılmalı. Suçlama yerine birbirini anlayan bir ortam olmalı. Gençliğe güvenelim ve önünü açalım.
Not: Yazı tarafımdan 01 Temmuz 2006 tarihinde yazılmış. Ancak yayınlanmamıştır. Bugün yeniden okudum, küçük bir iki düzeleme yaptım. Sonrada yapay zekâ ile özet çıkartım.