Peygamber Efendimiz, Hz. Muhammed (sav) bir hadisi şeriflerinde; “İşi ehline veriniz.” Diyordu. Bakınız Mekke fethedildiğinde, Kâbe’nin anahtarı henüz iman etmemiş olan Osman Bin Talha’daydı. Peygamber Efendimiz, fetih sonrasında Kabenin anahtarını, Kabeyi putlardan temizledikten sonra yine kendisine teslim etmiştir. (Bu olay, bazı kaynaklarda farklı şekillerde anlatılıyor.) İşin ehline verilmesinin ne kadar önemli olduğu sanırım bundan daha güzel bir şekilde anlatılamaz. Peki, yaa günümüzde iş ehline veriliyor mu? İlimizde ve ülkemizde atanan bürokratların kaç tanesi liyakat sahibidir, diye sorsam… Sanırım çok uzun bir süre düşünmek zorunda kalırız. İşte işi ehline vermediğimiz zaman neler olabileceğini 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanılan deprem felaketlerinde bir kez daha görmüş olduk. Ben yaptım, ben atadım, ben söyledim, ben, ben, ben… Zihniyetinin nasıl çöktüğünü insanlar canları yana yana gördüler. Oysa hem dinimiz, hem de binlerce yıllık töremiz bizlere her daim istişare yapmayı tavsiye etmiştir. Sıklıkla söylüyorum yaa… Kâğıt üzerinde bir sorun yok, asıl sorun salt para kazanma mantığına göre oluşturulmuş bu siyasi zihniyettedir. Haklının değil güçlünün sözünün geçtiği bir ülkede, kâğıt üzerinde kırk yönetmelikte yapsan… Sahtekâr ve hırsızlar bu yönetmelikleri delmenin bir yolunu bulur ve sistemde emin olun mağduru değil sahtekârı korur!
Vali ve kaymakam atama usulünden tutun, il müdürlerinin belirlenme sürecine kadar yapılan atamalarda zerre kadar liyakat aranmıyor. Geçmişte var olan atama yönetmeliklerindeki yetersiz olduğu düşünülen kriterler ise yakın bir tarihte tamamıyla ortadan kaldırıldı. Yani artık istedikleri her kesi, her yere atayabilirler. Zaten bizim eleştirdiğimiz noktada işte bu liyakatsiz atamalardır. İlahiyatçıyı AFAD Başkanı olarak atayanlar, deprem felaketinde her şeyi yüzüne gözüne bulaştırdığını gördüklerinde, apar topar eski AFAD Başkanını Tanzanya Büyük Elçiliğinden geri çağırdılar. Yaa kardeşim bırakın her kes işini yapsın. Bakıyorsunuz kabinedeki bakanlara çok azı işinin ehli… Onlarda zaten çalışmalarıyla kendini gösteriyor. Sen hiçbir öğretmenlik geçmişi olmayan bir kişiyi nasıl Milli Eğitim Bakanı olarak atıyorsun? O zaman senin amacın eğitimi düzeltmek değil. Neden Sağlık Bakanlığına atama yaparken illaki doktor olmasına önem veriyorsun… Çünkü sağlığın şakası yok dimi! Eğitimde bu ülkenin geleceğidir. İktisatçı bir Milli Eğitim Bakanı eğitime sade parasal açıdan bakabilir. Bu örnekleri çokça arttırabiliriz. İlimizde de durum bundan çok farklı değil. Psikologu kültür turizm müdürü olarak atayan bu zihniyete sormak lazım…2018-2023 yılları arasında ilimizde yapılan tüm atamalarda Millet Vekilimiz Muhammed Avcı’nın karar mekanizması olduğu aşikârdır. Sayın Avcı bize fazla değil bir tane doğru yaptığınız, yani liyakati göz önüne alarak işi ehline verdik diyebileceğiniz bir örneğiniz var mıdır?
Görünen köy kılavuz istemez misali al kültür turizmden vur milli eğitime… Bir baltaya sap olamayacak kişiler… Sırf söz dinledikleri için müdür olarak atanıyorlar. Geçen haftalarda “Pipo İçen Adam” rumuzuyla bir okuyucumuz “Kıyamet Kopsa da Adalet Yerini Bulacaktır!” adlı yazımıza yapıcı bir eleştiri yorumunda bulundu. Şimdi kendisine bu haftaki konumuzla açıklayıcı bir örnek vermek istiyorum. Müdür dururken, neden hep müdür yardımcısını eleştirdiğimi sormuştunuz. Bu siyasi zihniyet ve bu hizniyetin kaymağını yiyen Gölge Bakan liyakat sahibi iş bilen bir kişiyi müdür olarak atamazlar. Onlara söz dinleyip, aaa ben müdür oldum heyecanıyla sırıtıp, her önüne gelen evrakı imzalayan piyonlar lazımdır. Ben fitnenin başıyla ve o kişinin ipini tutanlarla uğraşıyorum. Amacım işini yaparken kasıtlı olmayarak hata yapanları rencide etmek değildir. Hatasız kul olmaz… Kusur aramıyorum. Kibar Bey vakası çok farklı bir durumdur. Burada birileri pis işlerini Kibar Bey üzeriden görürken, eee biride koltuğa oturacak bir müdür lazımdır anlayışı benimsenmiş. Bu taktiği birçok kurumda kullanıyorlar aslında. Ama şunu da unutmamak lazım…14 Mayıs 2023 tarihinin gecesinde bu satranç oyunu bitince, gölgede dâhil olmak üzere tüm taşlar aynı kutuya konulacak. Yani müdür bey ben yapmadım, Kibar yaptı diyemeyecek. Cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman görev değişikliklerinde bir önceki dönemden hesap sorulmamıştır. Çünkü yeni göreve gelen, ben eski defterleri açarsam; benden sonrakilerde benim defterimi açar korkusuyla hareket etmişlerdir. Lakin bu kez farklı olacak. Örgütsel suç kapsamında ele alınacak bu kumpas hadiseleri Kibar Bey’de bir İRON-İ haline gelip, bir daha gün ışığını görememek üzere yüksek duvarlarla örtülü o kutuya girmek zorunda kalacak. Değerli; “Pipo İçen Adam” bu satırları okurken Kibar Beyin gözlerindeki korkuyu görebilirsin! Çünkü o ne anlatmak istediğimi çok iyi biliyor!