Ancak Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde uzun süredir süregelen bir anlayış, bu temel sorumlulukları gölgede bırakmaktadır. “Kalite” adı altında sürdürülen uygulamalar, gerçekte eğitimde kaliteyi değil; öğrenciyi eleyerek ayakta kalmayı hedefleyen yüzeysel ve zarar verici bir yaklaşımı yansıtmaktadır.
Rize İlahiyat’ta kaliteyi sağlamak adına uygulanan yöntemlerin başında, zorlayıcı sınavlar ve yüksek barajlı notlandırmalar gelmektedir. Bu yaklaşım, öğrenmeyi teşvik etmekten çok, öğrencileri elemeyi amaçlamaktadır. Fakülteye büyük bir istek ve idealle gelen pek çok genç, bu anlayış nedeniyle eğitimden soğumakta, başarısız ilan edilmekte ve sonunda fakülte ile ilişikleri kesilmektedir. Oysa bu gençlerin çoğu, rehberlikle ve destekleyici bir eğitim ortamıyla başarılı olabilecek potansiyele sahiptir. Böylece yalnızca bir eğitim süreci değil, bir insanın hayat hikayesi de yarım bırakılmış olmaktadır.
Bazı öğretim elemanlarının öğrencilere açıkça “Başka üniversitelerin ilahiyat fakültelerine geçin.” demesi, fakülte içindeki güven kaybının ve tükenmişliğin en açık göstergesidir. Daha da dramatik olanı ise, artık Rizeli öğrencilerin bile kendi şehirlerindeki fakülteyi tercih etmemeye başlamasıdır. Bu durum, hem akademik hem de sosyal açıdan fakültenin dışlandığını ve cazibesini kaybettiğini göstermektedir. Fakülteye dair oluşan bu olumsuz algı, öğrenciler arasında yayılmakta ve daha yüksek başarıya sahip gençlerin farklı illerdeki fakülteleri tercih etmesine neden olmaktadır.
İşin daha çarpıcı tarafı şudur: Kalite aradığını iddia eden bu anlayış, zamanla başarı düzeyi yüksek öğrencilerin kurumu terk etmesine yol açmıştır. Bu da Rize İlahiyat’ın giderek daha düşük başarı sıralamalarından öğrenci almasına neden olmaktadır. Bugün fakülte, 1 milyonlara varan sıralamalardan öğrenci kabul eder hale gelmiştir. Bu, “kalite” söylemiyle hareket edenlerin, aslında kaliteli öğrenci kaybına neden olduğunu gözler önüne sermektedir. Zira gerçek kalite, zorlaştırmakla değil; doğru eğitmek, geliştirmek ve yönlendirmekle mümkündür.
Bu yanlış anlayışın daha derin ve yıkıcı bir boyutu ise şu: Mevcut öğrencilere yönelik katı ve dışlayıcı tavır, henüz inanç ve değer dünyası şekillenme aşamasında olan gençlerin dine bakışını da olumsuz etkilemektedir. Dini ilimlerin merhamet, anlayış ve rehberlik temelinde sunulması gerekirken; baskıcı ve yıpratıcı bir eğitim anlayışı, gençleri inançtan uzaklaştırmakta ve dini eğitimle arasında mesafe oluşmasına neden olmaktadır. Ne yazık ki bugün Rize İlahiyat Fakültesi, ülke genelinde bu sert ve dışlayıcı yaklaşımıyla tanınır hale gelmiştir. Bu sadece fakülteye değil, Rize’ye gelen her öğrenciye ve şehrin akademik geleceğine de zarar vermektedir. Bu nedenle bizler, bu şehirde yaşayanlar olarak, dışarıdan gelecek öğrencilere bu acı gerçeği ifade etmek zorunda kalıyoruz. Çünkü bu anlayışla Rize İlahiyat, artık bir gelişim zemini değil; bir zaman kaybı olarak görülmektedir.
Son dönemde eğitim hayatı sonlandırılan onlarca genç, artık son bir umutla sivil toplum kuruluşlarına başvuru yapmakta, Rize siyasileriyle irtibat kurmaya çalışmakta, rektörlüğe dilekçeler yazarak yeniden eğitime devam edebilme yollarını aramaktadır. Bu tablo, bir üniversitenin “başarı hikâyeleriyle” değil, mağduriyet vakalarıyla anılır hale geldiğini göstermektedir. Gençler bir siyasetçinin ya da idari yetkilinin olaya müdahalesini beklemektedir. Bu noktada artık kaliteyi tartışmak da anlamını yitirmiştir; çünkü ortada sistematik bir insani kriz söz konusudur. Üniversiteler, öğrenciyi hayattan soğutan değil, hayata hazırlayan yerler olmalıdır. Asıl amaç fakülteyi geliştirmek değil; umutları, hayalleri ve hayatları geliştirmek olmalıdır.
Rize İlahiyat’ın tekrar saygınlık kazanabilmesi için önce bu kalite yanılgısından vazgeçilmelidir. Gerçek kalite; katılıkla değil, adaletle; dışlamayla değil, destekle; zorlaştırarak değil, rehberlik ederek inşa edilir. Aksi takdirde kaybedilen sadece öğrenciler değil, bir neslin manevi ve akademik geleceği olacaktır.

Editör
Haberi okumanıza sevindim. Ancak bu durum karşısında panik yapmak ya da öğrencilere yönelik olumsuz söylemler geliştirmek kimseye bir fayda sağlamaz. Eleştiriler, yapıcı olduğu sürece değerlidir. Bu nedenle, yazıda dile getirilen hususlardan çıkarılacak bir ders varsa, hep birlikte bunu değerlendirelim. Aksi takdirde, yazının hiçbir anlamı kalmaz.
"Ben oradan mezunum", "Ben orada hocayım, durum öyle değil" gibi savunmacı ifadeler, ne yazık ki çözüm üretmiyor. Mevcut sistemi daha iyi bir noktaya taşıyabilmek için duygusal tepkilerden çok, yapıcı fikir ve katkılara ihtiyacımız var. Amacımız suçlu aramak değil, daha nitelikli bir akademik ortam inşa edebilmektir.
Saygılarımla.
“Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler.
Furkan 63.
Bu arkadaşımız, bu sözleri söylerken kullandığı aklı derslerinde kullansaydı, bugün bu sözleri söylemek zorunda kalmazdı. Ayrıca onu dinlerken, ‘Zahmetsiz rahmet olmaz’ sözünü kendisine hatırlatmanızı da isterdik.”
Niçin? Çünkü yandım bittim Okuldan atılacağım diye ağlayarak bana gelenlere hayır yanmadınız Bitmediniz, başka bir üniversitede kaldığınız yerden devam edebilirsiniz, sadece burada okuma hakkını kaybettiniz diyerek YÖK'ün mevzuatında olan maddeyi hatırlatıyorum. Bu öğrencinin hakkıdır. 80 İlahiyatta hazırlık var ama 20 tanede yok. Hazırlığı geçemeyen 20den birine geçerek devam edebilir, mevzuat böyle der.
Başarısız bir öğrencinin ağlamalarını haber diye sunmanızı, tekrar kınıyorum.
Rize İlahiyat Fakültesi hakkında yazılan metni okuduğumda, içinde biriken öfkemin kelimelere sığmadığını fark ettim. Belli ki bazıları kendi memnuniyetsizliklerini genelleştirerek, Rize İlahiyat’ı topyekûn başarısız, dışlanmış ve değersiz göstermeye çalışıyor. Ama biz buradayız. Bu fakültede okuyup çabalayan, mücadele eden, alın teri döken öğrenciler olarak artık susmak istemiyoruz.
Evet, bazı sorunlar olabilir. Hangi üniversitede yok ki? Fakat bu sorunları dile getirmek başka bir şey, tüm fakülteyi "zaman kaybı" ilan etmek bambaşka bir şeydir. Rize İlahiyat’ı yalnızca birkaç olumsuzlukla, birkaç kırgınlıkla tanımlamak hem haksızlıktır hem de yüzlerce öğrencinin emeğine, gayretine hakarettir.
Kimsenin bize yukarıdan bakarak, "başka fakültelere geçin" deme lüksü yoktur. Eğer bir akademisyen böyle bir cümle kuruyorsa, bu onun kendi tükenmişliğinin itirafıdır; fakültenin değil. Bu fakültede iyi eğitim alan, akademik kariyere hazırlanan, alanında donanımlı hale gelen onlarca öğrenci var. Neden bu gençlerin sesi duyulmuyor? Neden sadece mağduriyet hikâyeleri büyütülerek, Rize İlahiyat karalanıyor?
Özellikle "Rizeli öğrenciler bile burayı tercih etmiyor" cümlesi, hem bölge halkına hem de fakülteye hakaret niteliğindedir. Biz tercihimizi bilinçli yaptık. Tercih sıralamaları üzerinden fakülteye kara çalmak, sığ ve yüzeysel bir bakış açısıdır. Üniversitenin kalitesi sadece giriş puanlarıyla mı ölçülür? Ya buradaki akademik zenginlik, özgün yaklaşımlar, öğrenci inisiyatifleri?
"Katı ve dışlayıcı" bir eğitim anlayışından söz ediliyor. Bu iddiayı ortaya atanlar gerçekten bu fakültede derslere giriyor mu? Biz burada, birçok hocamızdan samimi ilgi, gerçek bir yönlendirme ve açık bir diyalog ortamı görüyoruz. Her öğrenci gibi zorluk yaşıyoruz belki, ama bu zorlukları bir karalama kampanyasına dönüştürmüyoruz.
Kabul edelim, burada asıl problem "başarı düzeyi" değil, "algı düzeyi"dir. Sorun, fakültenin gerçeklerini anlamaya çalışmak yerine, kulaktan dolma bilgilerle karanlık bir tablo çizmektir. Öğrencilerin dini inançlarının bu fakültede zedelendiğini iddia etmek ise, tam anlamıyla vicdansızlıktır. Biz burada inancımızı kaybetmiyoruz, bilakis ilimle ve irfanla derinleştiriyoruz.
Kimse, bu fakülteyi “başarısızlık ve mağduriyet üretim merkezi” gibi sunarak kendi öfkesini aklamaya çalışmasın. Elbette eksikler var. Elbette değişmesi gereken yönler var. Ama bu değişim, yıkarak değil; birlikte düzelterek olur. Eleştirinin de bir ahlakı, bir zemini, bir sorumluluğu vardır.
Bu fakülteye emek veren öğrencilere, “burada okumak zaman kaybıdır” demek, aşağılayıcı ve kırıcıdır. Bu anlayış, hem haksız hem de haddini aşmıştır. Biz, Rize İlahiyat’ın öğrencileri olarak burada kalıp mücadele etmeyi seçiyoruz. Çünkü biz sadece ders değil, irade de öğreniyoruz.
Rize İlahiyat, sizin karaladığınız gibi değil. Eksiklerini görüp çözüm arayan, kendini geliştirmeye çalışan bir fakültedir. Bu fakülteyi aşağılayanlar, belki bir gün bu fakülteden yetişmiş bir öğrencinin kapısını çalıp “yardım eder misin?” diyecektir. Ve biz o gün de, ilim ve ahlak terbiyesi gereği, onlara sırtımızı dönmeyeceğiz.
Ama şunu bilin: Biz burada, varız. Sesimiz kısılmayacak. Emeklerimiz hiçe sayılmayacak.
Ayrıca “fakülte cazibesini kaybetti, öğrenci tercih etmiyor” gibi iddialar da bağlamından koparılmış. Türkiye genelinde birçok üniversite, büyük şehirlerdeki imkânlar nedeniyle benzer tercihlerle karşı karşıya. Bu durum sadece Rize’ye özgü değil. Başarı sıralaması tek başına kaliteyi ölçmez. Önemli olan verilen eğitimin niteliğidir ve Rize İlahiyat, birçok alanda nitelikli akademik kadrosuyla güçlü bir ilmi ortam sunmaktadır.
“Katı, dışlayıcı, öğrenciye zarar veren” gibi ifadeler ise tamamen sübjektif ve gerçeklikten uzak. Fakülte, hem danışmanlık hem rehberlik süreçleriyle öğrencilere her aşamada destek olmaya çalışmaktadır. Elbette her kurumda eksiklikler olabilir; fakat bu eksikleri yapıcı biçimde dile getirmek gerekir. Kurumu bütünüyle karalamak yerine çözümün bir parçası olmak daha değerlidir.
Unutmayalım ki bir fakültenin kalitesi, sadece eleştirilerle değil, emek verenler ve bu kurumdan yetişen öğrencilerle ölçülür. Rize İlahiyat’ın itibarı birkaç olumsuz yorumla değil, ilim yolunda verdiği katkılarla şekillenir.